Ferdi ve Şürekası kitaplarını, Ferdi ve Şürekası sözleri ve alıntılarını, Ferdi ve Şürekası yazarlarını, Ferdi ve Şürekası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Gözyaşları , onlar bize yaralarımız için sunulmuş bir ilaç değil midir ? Üzüntülerimiz , yaşantımızın karanlık bulutuysa gözyaşımız ; güneşi müjdeleyen yağmur gibidir.”
Spoil verilmemiştir.
Kısa özet: Ferdi ve Şürekası ,İstanbulda mukim bir ticaretgah. İsmail Tayfur bu ticaretgahda çalışan fakir bir muhasebecidir. Babası da vefat etmeden evvel burada çalışmaktadır. Kimsesiz kalması hasebiyle şirketin patronu Ferdi efendi tarafından işe alınmıştır. Şirkette Hasan Tahsin isimli yaşlı ve eski bir çalışan da vardır.
"Doğrudur! Gençlik ,her şeye inandırır. Gençler ,sevdiklerine; sevmek dedikleri o kuruntudan ibaret ,hayali şeyin hakikatine ;biraz şiirsel, biraz hayalperver,biraz ruha hoşa gelen şeylerin hepsine inanırlar. Kendilerine hülyadan meydana gelmiş bir suni hakikat icad ederler; fakat o hakikate biraz ihtiyar gözleriyle bakınız, ne kadar kuruntu
Gençlik, bir bahar seması gibi saf ,aydınlık,parlaktır ;fakat ansızın bir ters rüzgar eser ,önünde bulutlar,fırtınalar yığılarak o aydınlık mekanı bir sonsuz karanlık haline getirir.
Ferdi ve Şürekası -Halid Ziya Uşaklıgil
Yazıldığı dönemin dili sebebiyle okurken biraz kopukluklar oluyor ama sürükleyici bir kitap. Aşkın meydana getirdiği olumsuzluğu bu kitapta görebiliriz.
Gözyaşları! Onlar, bize cerihalarımız [yaralarımız] için verilmiş bir deva değil midir? Yeislerimiz [Üzüntülerimiz, sema-yi hayatımızın muzlim (hayatımızın baharının karanlık bulutları ise gözyaşlarımız, inkişaf- ı han- de-i şemsi mübşir (güneşin doğuşunu müjdeleyen] yağmurlar gibidir
Ask, bir şişe parçasına benzer, insanın piş-i nigahında (gözlerinin önünde] ruh-perver, nazar-firib, hayal-güster renklerden mürekkeb bir âlem-i sihr- Amiz (ruhu okşayan, göz aldatan, hayal kurduran renklerden meydana gelen büyülü bir dünya] gösten insan, saadeti bu renklerden, bu nurlardan, o elvan û envar [renkler ve ışıklar] içinde uçuşan handelerden ibaret zanneder; fakat bir dest-i kaza, dokunup da [kazayla] o şişe, düşüp kırılsa o saadet-i mevhume [yalancı mutluluk), bir rüyadan sonra kalan bakayayı hatırat [hatıralar] gibi silinir, elde şişenin kırıklarından başka bir şey kalmaz. Aşkta saadet aramak, şarapta neşve aramaya benzer, onun lezzet-i sukkeri (sarhoşluk tadı] uçtuktan sonra ruhta bir kesel-i elim [acı bir uyuşukluk] bırakır... Seviyorum, seviliyorum, mesudum zannedersiniz. Elinizde henüz memlů [dolu] duran, size vaad-i nesve eden [neşe umudu veren] kâse-i şarabı [şarap kadehini) ikmal ediniz [bitiriniz), onun dibinde size muntazir olan (sizi bekleyen] şey-i yeisten [ümitsizlikten] baş- ka bir şey değildir.
O vakit kendisini azim bir yazıhanenin önünde evrak içine dalmış, ya parlak bir arabanın köşesinde kürküne sarılmış, yahut duvarları kitaplarla mestur [dolu] bir kütüphanenin içinde, halkın intizarına muntazir olduğu çıkmasını beklediği bir esere son tashihleri [düzeltme leri yapmaya başlamış görürdü.
"Gözyaşları ,onlar bize yaralarımız için sunulmuş bir ilaç değil midir ?
Üzüntülerimiz , yaşantımızın karanlık bulutuysa , gözyaşımız , güneşi müjdeleyen yağmur gibidir ..."