Aile, aklımı fazlasıyla meşgul eden kavramlardan biri. İlkokul ders kitaplarında yer alan “anne, baba ve çocuklardan oluşan, toplumun en küçük birimi” gibi sınırlayıcı, tutucu “aile” tanımını rahatsız edici buluyorum. Bu tanımı okuyan çocuk, “bir annem bir de babam olmalı, normali bu.” diye düşünüyor büyük olasılıkla. Oysa hayat hiç de böyle değil. Bekâr annesi, bekâr babası ya da bir akrabası ile yaşayan binlerce çocuk olduğu gibi, anne babasız ya da koruyucu aileyle yaşayan çocukların sayısı da hiç azımsanacak gibi değil…
İşte, “Fil Kadar Küçük” adlı romanda da bekâr annesi ile yaşayan Jack’in dünyası anlatılıyor. Jack ile manik depresif rahatsızlığı olan annesi üç günlük çadır kampı yapmak için yola çıkarlar. Gece yarısı kampa ulaşırlar. Jack, ertesi sabah uyandığında annesinin gitmiş olduğunu fark eder. Bir yandan kimseye annesinin yokluğunu hissettirmemeye çalışırken bir yandan da onu bulmanın yollarını arar. Jack’in iç dünyasında ve dışarıdaki hayatta yolculuğunda ona eşlik ederiz. Yolculuk boyunca başına kötü bir şey gelmesinden kaygılanır, onun için üzülür ve bir an önce işlerin yoluna girmesini dileriz. Eğer yazınsal bir kitabı okurken ana karakter için böylesi duygular yaşayabiliyorsak yazar, işini iyi yapmış demektir.
“Kâğıttan Şeyler” adlı romanını da çok beğendiğim Jennifer Richard Jacobson takip edilecek yazarlardan biri. Bu iki kitabı da 10 yaş ve üzeri herkese öneririm.