"Sâlih, halvetten çıkıp şehre doğru gitti; gördü ki şehir duman ve ateş içinde.
Onların parçalarından dahi inilti işitiyordu; feryat var ama feryat edenler ortada yok!
Kemiklerinden iniltiler, sızıntılar duydu; canları çiğ taneleri gibi yaş döküyor, ağlıyordu.
Sâlih, bunu duyup ağlamaya başladı: Feryat edenlere feryat etmeye koyuldu:
‘Ey bâtıl yolda yaşayan kavim! Ben sizin cevrinizden Hakk’a şikâyet etmiş, ağlamıştım.
Hak, bana: Onların eziyetlerine sabret, onlara nasîhat ver.
Zaten devirlerinden çok bir zaman kalmadı, demişti.
Ben: Cefâları, eziyetleri yüzünden onlara nasîhat edemiyorum. Nasîhat sütü sevgiden, saflıktan coşup akar, demiştim.
Bana o kadar eziyetler ettiniz ki, nasîhat sütü damarlarımda dondu.
Hak bana: Ben sana lütuf ve inâyet eder, o yaralara merhem koyarım, buyurdu.