Yetmiş -seksen yıldır bizlere yöneticilik yaptıklarını zannedenler, bir zamanlar tüm dünyanın hayranlık duyduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin bel kemiği olan inkilapları yozlaştıranlar, Milli Eğitimimizi yok edenler, güzelim dilimiz TÜRKÇEmizi yok etmek için ellerinden geleni yapanlar... Türkiye’yi sahte şeyhler, dervişler, sözde hocalarla dolduran ve bir buçuk oy için her fırıldaklığı yapan sözde siyasetçiler, işini bilen memur özlemindeki Başbakanlar , bankaları hortumlayan akrabaları ile utanmadan fotoğraf çektiren BABA’lar , Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiyi TBMM dışında bırakmayı başaran şovmenler, yalakaların yalakası olan ruhsuzlar, kendi varlığı ile yarattığı kurumları devlet dairesine dönüştüren bol yıldızlı üniformalılar ve okumak varken , kendimizi geliştirmek dururken, boş işlerle uğraşan halkın hiç mi suçu yok bu ülkenin bu hale gelmesinde? Malezya bile gazete okuma oranında bizi geçerken, kitap okumama yüzüne kitabevi kalmadığı için kitap yollanmayan iller varken biz ne yapıyorduk acaba? Yoksa ucuz diziler izleyip,bol “ televole’li” düzeysellikler ve gereğinden fazla , bize fayda sağlayamayan sosyal medyada mı geziyorduk? Artık uyanalım büyük TÜRKİYEM ,büyük TÜRK MİLLETİ !
Gazeteci Orhan Karaveli'nin bir bakıma kendi hayat hikayesi ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türkiye'den manzaralar, güzel bir dille anlatılmış, özellikle kitabın içindeki resimler ayrıca ilgi çekici. Yakın tarihimizden böyle anı kitapları okumayı seviyorum, günümüz siyasilerini tanımak için çok katkısı oluyor.
Ah!... Gerçekleri ve geleceği zamanında göremeyen... görseler de kabullenmeye yanaşmayan politikacılar ve devlet adamları! Nasıl da kötülük yapıyorsunuz kendinize ve ülkenize. Önünüzde nice örnek varken, bugün bile!...
Ama 60 yıldır, bizleri yönetme görüntüsü altında, bir zamanlar tüm dünyanın hayranlık duyduğu, Atatürk Cumhuriyeti’nin temeli olan devrimleri yozlaştıranların… gerçek bir Türk buluşu olan Köy Enstitülerine ve Halkevlerine kıyanların… kızların da gittiği yüzlerce “imam” okuluyla, sayısız Kuran kursuyla eğitim eğitim birliğini düpedüz rafa
Biz de yazları, dedem "Seymenbaşı" Halil Efe'den kalma, Ankara Keçiören'in Çoraklık yöresindeki bağımıza giderdik. Bir kere de babamın İstanbul Bakırköy'de yazlık tutup bizleri götürdüğünü hatırlıyorum. Sirkeci'den kara trenle gidilirdi, o zamanlar bağlık bahçelik bir yer olan Bakırköy'e. Sanırım çoğunluktaki Rumlar ile Ermeniler "Makrıköy" (Büyük Köy) derdi 1930'ların Bakırköyü'ne. Sahildeki güzelim yalıların önünden denize girer, ağaçlardan ceviz ve incir toplardık.