Kimsenin alçakgönüllü doğduğunu sanmıyorum ,meğerki tümüyle fiziksel bir utangaçlığa alçakgönüllülük adı verilsin ,ki zaten bu tür bir utangaçlık kibir denilen şeye sanıldığından daha yakındır .Gerçek alçakgönüllülük ancak kendini beğenmişlik üzerine düşünmekle elde edilebilir.Ancak başkasının yanılgılarının görülmesinden ve aynı yanılgılara sürüklenme korkusundan doğar .Kendimizle ilgili söylediğimiz ve düşündüğümüz şeylere dair bilimsel bir ihtiyatlılık içinde olmaya benzer . İyileştirmeler le ve düzeltmelerle olur. Kısacası kazanılan bir erdemdir .
Bir hayvana gülünebilir ama bu onda insani bir tavır veya ifade yakaladığımız içindir .Bir şapkaya gülünebilir fakat bu durumda alaya aldığımız şey bir keçe veya hasır parçası değil insanların ona verdiği biçimdir,yani insan kaprisinin girdiği kalıptır.
Profesyonel mizahçılar bir cümleyi işitir işitmez onu tersine çevirerek bir anlam elde edip edemeyeceklerine bakarlar ;örneğin özneyi nesne ,nesneyi özne haline getirerek .Bir fikri az çok eğlenceli biçimde reddetmekte bu yola sık başvurulur .Labiche'in bir güldürüsünde karakterlerden biri balkonunu kirleten üst kat komşusuna çıkışır:"Piponuzu niçin terasıma silkiyorsunuz?"Komşu şöyle cevap verir :"Terasınızı niçin pipomun altına koyuyorsunuz?"
Moliere’in Cimri'sinde drama çok yaklaşan bir sahne vardır. Biri borç para isteyen diğeri tefeci, birbirleriyle daha önce hiç karşılaşmamış iki kişi yüz yüze gelirler ve bunların baba oğul oldukları ortaya çıkar.
Toplumsal hayatın dış yüzeyindeki küçük isyanları haber verir. Bu altüst oluşların oynak şeklini anında gözler önüne serer. O da tuzlu bir köpüktür. Köpük gibi ışıldar. Tatmak için bu köpükten bir avuç alan filozof da elinde kalan bu azıcık şeyde bir parça acılık bulacaktır.