Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması

Celal Şengör

Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması Sözleri ve Alıntıları

Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması sözleri ve alıntılarını, Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması kitap alıntılarını, Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eleştirel Akılcılık
Mustafa Kemal'in kafasında yalnız askerlik bilimi değil, tüm yaşam problem teşhisi ve problem çözümü halkalarından oluşan sürekli bir zincirdi. Bu zinciri herhangi bir yerde kesmeyi öngören her türlü doktrin O'nun düşüncesine tamamen yabancıydı. Cumhuriyet Halk Partisini kastederek: "Paşam, bu partinin doktrini yok" diyen Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na "Elbette yok çocuğum, eğer doktrine gidersek hareketi dondururuz" diye karşılık vermemiş miydi. Mustafa Kemal, modern fen bilimlerinin genel bilim anlayışına ve felsefesine büyük ölçüde yirminci yüzyılda açık olarak soktuğu varsayım üretme—varsayımı gözlemle sınama—sınav ışığında eski varsayımı yanlışlayarak terketme ve yeni varsayım üretme—yeni varsayımı gözlemle sınama yöntemini hem kuramsal düşünceleriyle, hem de bizzat icraatıyla sosyal bilimlere taşımıştı. Bu yüzden, modern fen bilimi öncesi "son gerçeğin" bulunabileceğini ve bulunduğunun farkına varılabileceğini zanneden tüm dogmatik görüşlere -ki bunlara her türlü dinsel inançla beraber marksizm ve nasyonal sosyalizm gibi yirminci yüzyılda çok etkili olmuş, hatta denebilir ki bu yüzyıla damgasını vurmuş, doktrinler de dahildir- sırtını çevirmişti. O'nun görüşünün adını burada artık koymak istiyorum. Atatürk'ün bilim —hattâ yaşam— felsefesi, Albert Einstein'den (1879-1955) Jacques Monod'ya (1910- 1976) kadar uzanan yüzyılımızın bir sıra büyük fen bilimcisinin kendilerine yakıştırdıkları ve bütün zamanların en büyük bilim felsefecisi diye bilinen Sir Karl R. Popper'in (1902-1994) tanımladığı şekliyle eleştirel akılcılıktı.
Sayfa 13 - GirişKitabı okudu
Reklam
Askeri ve siyasal çevrede Mustafa Kemal, sivil ve entellektüel çevrede de Hasan-Âli irrasyonalizmin hem geleneksel Osmanlı-İslam hem de modern Avrupa türlerini aynı şiddet ve inançla reddettikleri için kendilerini engin bir yalnızlığın içinde buldular. Ulaşabildikleri kulak ve beyinlere genellikle irrasyonalist kanalların açık bulabildiklerinden süzülerek vardılar. Birbirlerini nihayet kişisel olarak buldukları zaman, Mustafa Kemal ömrünün belki de en zor ve en ıstıraplı yıllarının başında bulunuyordu. Hasan-Âli, Mustafa Kemal'in hayallerini gerçek yapabilecek icraatin başına geçe bildiğinde ise hiçbir zaman omuz omuza çarpışamadığı "dava arkadaşı" artık aziz bir hatıradan ibaretti. Ancak Hasan-Ali'ye "dava arkadaşıyla" tek bir defa omuz omuza gelmek nasib oldu, o aziz hatırayı omuzunda taşımak ayrıcalığına ve bahtiyarlığına ulaştı. Türkiye Büyük Millet MecHsi'nin Atatürk'ün naaşını taşımak üzere kur'a ile seçtiği 12 milletvekilinden biri olarak görevini yaparken hissettiklerini en güzel kendisi dile getirmiştir: "Biliyor musun, bu ağaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var? O insan mı? olamaz. O bir cihandı. Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanın içinde durabiliyor? Oraya niçin girdi, nasıl girdi? biliyor musun? bilemezsin. Anlıyamazsın. Sen bu muammayı çözemezsin. Önüne bak, işine bak. Taşı, o cihanı bu tabutun içinde belliyerek taşı!..”
Sayfa 15 - GirişKitabı okudu
Demokrasi, çoğunluğun egemenliği değildir. Zira çoğunluk gönül rızasıyla özgürlüğü tamamen lağvedip, azınlığı esarete mahkûm edebilir.
Demokrasi nedir, ne değildir?
Demokrasi, çoğunluğun egemenliği değildir. Zira çoğunluk gönül rızasıyla özgürlüğü tamamen lağvedip, azınlığı esarete mahkum edebilir. Popper'in işaret ettiği gibi, demokrasinin çoğunluğun idaresi şeklindeki yorumu irrasyonel bir ideolojinin, otoriter ve rölativist bir batıl inancın, insan gruplarının yanılamayacağı veya hakkaniyete karşı davranamayacağı fikrinin bir ürünüdür ve tabii ki kökten yanlıştır. Demokrasi, çoğunluğun seçtiği nisbeten az sayıda insanın geçici bir süre için idareyi demokratik kurumlar çerçevesinde deruhte etmesidir. Demokrasi ile yönetilen toplumların en önemli görevi, demokratik kurumların bekasını koruyacak tedbirleri almak ve bunları gerektikçe yenilemektir. Hiçkimsenin nihâî otoriteye sahip olamaması, her bireyin özgürlüğünün garantisidir. Buna mukabil, zamanın en ileri bilimsel düzeyinin yanlış olarak kabul ettiği şeylerden kaçınılması da, bireylerin özgürlüklerinin sınırsız olamayacağını garantiler. Fakat her birey bilir ki, kendi hürriyetini sınırlayan kanunlar, nihayet geçici bir bilgi düzeyinin eseridirler. Bir gün bunların yanlış olduğu muhakkak isbat edilecek, yerine daha iyileri gelecektir. Ancak o gün gelene kadar, toplumda yaşayan bir fert olarak görevi, en üst bilgi düzeyinin gerektirdiklerine uymaktır. Kişi, başkalarının yaşam, emniyet ve rahatını tehdit etmedikçe tabii ki hiçbir kanuna uymamakta serbesttir. Özgürlüğündeki kısıtlama, bir başka bireyin özgürlüğünü tahdit konusu gündeme gelince ortaya çıkar. Burada da sınırın yerini belirlemek her zaman kolay değildir ve mutlaka karşılıklı iyi niyeti gerektirir.
Sayfa 44 - 1. Bölüm: Doğa Bilimleri Açısından Özgürlük ve Tarih Kavramları - IIIKitabı okudu
Tarih bilgisi, bize “verilen” bir nesne değildir. Tarihi bilebilmenin garantisi bu yüzden yoktur. Tarih, bizim çabalarımızla, yapabildiğimiz kadar, bir baştan kurma, bir rekonstrüksiyon işidir.
Sayfa 62
Reklam
"Yeni bir söz söyledim” diyen, sözlerin en eskisini tekrarlamış olur. Fakat, ne yazık ki hakikatleri tekrara, hafızamızdan çok idrakimiz muhtaçtır. Hasan-Ali Yücel (1937)
Sayfa 1 - GirişKitabı okudu
İlkokul sıralarından beri, her iki dedem, babam ve amcalarımdan, Türkiye'nin Atatürk'ten sonra en büyük atılımı Hasan-Âli Yücel'in Maarif Vekaleti döneminde yaptığını, kendisinin pek çok hizmetinin yanı sıra bilhassa Köy Enstitüleri ile Dünya Klasiklerinin Türkçe'ye tercümesinin Türkiye'nin yüzyıllarca kararmış olan ufkunu açacak muazzam girişimler olduğunu duyarak büyüdüm. Ailedeki büyüklerimin ortak kanısı, Türkiye'de akıl düşmanı gerici hareketlerin başkaldırmasının Hasan-Âli'nin bakanlıktan uzaklaştırılması ile su yüzüne çıktığı, O'nun eğitim, görüş ve programlarından uzaklaşıldığı nisbette Türkiye'nin karanlığa ve felakete itildiği idi. Altmışlı yıllarda söylenilen bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu, çok gecikmiş bir eğitim reformunu Hasan-Âli'nin bilgi ve dehasından artık yoksun bir Türkiye'nin, felaketin kapıya dayanmış olduğu günümüzde telaş içinde yapmağa çalıştığını görerek, hüzün ve endişe ile idrak ediyorum.
Sayfa 34 - 1. Bölüm: Doğa Bilimleri Açısından Özgürlük ve Tarih Kavramları - IKitabı okudu
İkinci baskının hazırlanması esnasında birinci baskıyı görebilmiş olan Köy Enstitüsü mezunları bana kendi eserlerini göndererek bibliyografyamın zenginleşmesine katkıda bulundular, kitabı beğendiklerini söyleyerek beni cesaretlendirdiler. Onların yazdıklarını okudukça, Köy Enstitüleri deneyi zamansız durdurulmasaydı Türkiye'nin ne denli aydınlanmış bir ülke olacağını düşünüp hayıflanmaktan kendimi alamadım. Bu büyük eğitim hareketini saptıran, engelleyen ve boğanların tarih önündeki sorumlulukları, ulusları silahla ortadan kaldırmaya kalkışanların suçlarından hiç de hafif değildir.
İkinci Baskıya Yazarın Önsözü (A.M.C. Şengör - Anadoluhisarı, 2 Nisan 2001)Kitabı okudu
Ben... güneşin altın sarısından içtiği şarapla mest ve birbirine sokularak bahtiyar bir insanlığın istikbalini kendi milletimin ilerideki mesut günlerinde gören ve bu hayal içinde bütün saadetini bulan biriyim. Hasan-Âli Yücel (1937)
Sayfa 29 - Aklın VekiliKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.