HAZRET-İ EBÛBEKR’İN (R.A.) TEVÂZUU
Hazret-i Ebûbekr-i Sıddîk radıyallâhü anh, bir kimse kendisini methedici sözler söylediği vakit, Allâhü Teâlâ’ya şöyle niyâz ederdi: “Yâ Rabbi! Sen beni, onlardan daha iyi bilirsin. Beni, onların zannettiklerinden daha iyi kıl. Onların bilmedikleri kusurlarımı da örtüp affeyle. Ve hakkımda söyledikleri ile beni hesaba çekme.”
Hz. Ömer (ra), sessizce, Peygamber Efendimizin sav dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü'nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer (ra)'in hıçkırıkları O'nu (asm) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Hz. Muhammed (asv) hayretle sorar:
“Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?”
“Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni...”
Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi (asm), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve
"Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı "(Ankebut, 29/64)
ayetini okuduktan sonra ekler:
“İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!..”
İbni Mesud şöyle buyurmuştur: "Hak ağır ve acı, batılsa hafif ve tatlıdır. Nice şehvet ve arzular vardır ki tatmin edildiklerinde uzun süreli üzüntülere yok açar."