Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Geleneksel Sanat Felsefesi Okumaları

Her İnsan Bir Sanatçıdır

Kolektif

Her İnsan Bir Sanatçıdır Sözleri ve Alıntıları

Her İnsan Bir Sanatçıdır sözleri ve alıntılarını, Her İnsan Bir Sanatçıdır kitap alıntılarını, Her İnsan Bir Sanatçıdır en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Sanat için sanat” tezindeki hata, kendi içlerinde, kendi nisbî tabiatlarında haklılıklarını içeren yeterli nisbiliklerin var olduğunu ve saf akıl için erişilmez/anlaşılmaz ve nesnel hakîkate yabancı değer ölçütlerinin daima var olduğunu varsaymaya çıkmaktadır. Bu yanılgı, aklın ' asliliğini iptal etmeyi ve yerine içgüdüyü veya zevki, yani ya salt öznel ya da keyfî ölçütleri koymayı da içermektedir. Sanatın tanımının, kanunlarının ve Ölçütlerinin yine sanattan, yani sanatçı olmak bakımından sanatçının yeterliliğinden çıkarılmasının imkânsız olduğunu yukarıda görmüştük. Yine sanatın temelleri, sadece zanâatın bilgisinde veya dehada değil; ruhta, metafizik, teolojik ve mistik bilgide mündemiçtir çünkü birinci tür bilgi veya dehâ her şey olabilir. Bir başka deyişle, sanatın içsel ilkeleri, öz itibariyle daha yüksek bir düzeyden olan dışsal ilkelere tâbidir.
İnsanın, istesin veya istemesin, bir birey olarak “kendini dışa vurduğu” bir anlam da vardır. Bu kaçınılmazdır; çünkü bir şey, ancak bilen öznenin keyfiyetine uygun olarak bilinir veya yapılır. Dolayısıyla insanın kendisi de kendinde olduğu hâl üzere, üslüp ve işleyişte ortaya çıkar ve ona göre tanınabilir. Sanat eserlerinin faydaları ve anlamı binlerce yıl aynı kalabilir, ancak biz sıklıkla bir eseri ilk görüşte tarihlendirip yerleştiririz. Şu halde insanî mizaç, üslübun ve üslüpsal sıralamaların bir açıklamasıdır: “Üslüp, insandır [Üslüb-ı beyân aynıyla insandir]"
Reklam
İnsanın faaliyeti ya yapmakta ya da etmekte ortaya çıkar. Aktif hayatın bu yönlerinin her ikisi de düzeltilmek için tefekkürî hayata ihtiyaç duyar. Şeylerin yapılmasını sanat yönetirken şeylerin eylenmesini basîret yönetir.2 Sanatın mutlak manâda basîretten ayırt edilmesi mantıksal anlayış amacıyladır3: Ancak biz bu ayrımı yaparken, insanın bütün bir insan olduğunu ve insan olmak itibariyle sırf yaptığı şeyle haklılaştırılamayacağını unutmamalıyız. Sanatçı, “sanatla ve iradeli olarak” çalışır.4 Sanatçının sanatsal günahtan kaçındığı farz edilse dahi, hâlâ insan olarak doğru bir iradeye sahip olması ve böylece ahlâkî günahtan kaçınması onun için vazgeçilmezdir.5
Taşın tabiatı ise oldukça farklıdır, İşlenmemiş hâlinde taşın kendine has kutsal bir şeyi vardır ve bu, tıpkı demir gibi, ışık, kozmik ateş veya gezegensel güçler tarafından şekil değişimine uğratılmış kutsal metallerle ilgili olarak da geçerlidir. -Tıpkı demir gibi bütün dünyayı işgal eden- betonun, bayağı ve nicel bir tür sahte taş olduğu da eklenmelidir. Betonda ebedîliğin manevî yönünün yerini, kimliği belirsiz ve vahşi bir ağırlık almıştır. Taş, Ölüm gibi söz geçirilemez bir şey ise beton da bir eziş gibi vahşi bir şeydir.
"Kendi adına düşünmek" her zaman için kendi hakkında düşünmektir. "Özgür düşünce" denilen şey, bu yüzden hümanistik bir felsefenin doğal bir ifadesidir. Bizler, düşüncelerimizin ve onlara karşılık gelen arzularımızın insafına kalmışız. Özgür düşünce bir tutkudur. Özgür olan, bizlerden çok düşüncelerdir.
Sayfa 126 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
İnsan, kendi işine kendini vererek mükemmelliğe ulaşır...
Sayfa 90 - insan yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sanatçı olmayan hiç kimsenin toplumsal bir statüye sahip olma hakkı yoktur.
Sayfa 109 - İnsan YayınlarıKitabı okudu
12. Güzelliğin sanatla ilgisi yoktur! Bu, kulağa korkunç gelmektedir! Kendimizi toplayalım. Sanatın gayesi, doğru yapmaktır (recta ratio factibilı'um). Doğru yapılmış şeyler bizi 'güzel, hoş ve iyi olarak etkiliyor ise canımıza minnet. Çünkü güzel, “görüldüğünde hoşa giden şeydir.” Güzellik de duyular sayesinde ve duyular aracılığıyla bizim hoşumuza giden şeyin soyut isminden ibarettir. Ancak güzellik, yapımın gayesi değildir. Güzellik, doğru yapımın bir arazıdır. Güzellik, bizi hakikate veya benzeri şeylere çeken şeydir; nasıl ki yemek yapmaktaki güzellik bizi güzel yemeğe ve fiziksel duygulanımdaki güzellik bizi güzel eyleme çekiyor ise.
8. Gerçek şu ki, biz Güzelliğe inandığımız için sanatçıyız, sanatçı olduğumuz için Güzelliğe inanıyor değiliz. O halde, inandığımız bu Güzellik nedir? Değer nedir?.. Güzellik, bizim kendinde olan olarak ve hem doğru hem de iyi olarak algıladığımız eşyâdaki düzendir. Güzellik, sezgi ile algılanır ve güzellik bilgisi manevî tefekkür ile geliştirilir. Doğru; eşyânın doğasına ve kendi doğasına sadık olan demektir. İyi ise; iyi bilinen, iyi yapılan, eşyânın gayesine ve kendi gayesine uygun olan demektir... Eşyânın tabiatına ilişkin bilgi, o bilgiye uygun olarak eylemde bulunma iradesi ile pekiştirilmelidir. Gerçek, aklın gayesiyken iyi, iradenin gayesidir. İşine dair bilgisi ve o bilgiyi uygulamaya koyma iradesi olan bir işçi farz edelim ve bu işçinin gerekli beceriye veya araçlara sahip olduğunu varsayalım. Bu şeyler de [yani beceri ve araçlar da] kendi tabiatlarına ve iyiliklerine sahip olsun. Bu işçinin emeğinin ürünü, kaçınılmaz olarak güzeldir ve bu güzellik, doğrudan bilinir ve arzulanır.
Kadim müzik, on yedinci yüzyılın müziğinde dahi hissedilebilen manevî bir değer içerirken, müziğin düzeyi on dokuzuncu yüzyılın başında değişmiş, böylece müzik, din veya mistisizmin yerini almıştır: Müzik duygusu, önceki dönemlerin kutsal dışı müziğinden daha çok her insanî kırılganlık ve zaaf için akıl dışı bir mazeret olma işlevini yüklenmeye başladı. Müzik, her zamankinden daha çok aşırı hassaslaştı ve tumturaklı oldu ve “gündelik hayat”, bilimsel akılcılık ve ticarî materyalizm ile doldu. Ama genel olarak hâlâ gerçek müzikti, kozmik nite' liklere bağlı ve dolayısıyla, ruhun Göğe yükseliş hareketinin nadiren de olsa aracı olabilecek kabiliyetteydi.
Reklam
Hem kavramsal tasvirler hem de kavramsal eserler; hem sanat hem de basîret/ahlâk bilgisi aynı oranda, amaç sanılmaması gereken araçlardır. Amaç ise Tanrı’nın cemâlini müşâhede etmektir ki bu da herhangi bir işlem gerektirmez. Bir nehri geçmek isteyen kimse, kayığa ihtiyaç duyar. “Ama varacağı yere varmış kimse, o yere varmak için gereken bir araç olarak Şeriat’ı/Yasa’yı artık kullanmasın.”85 Dinî sanat, görsel bir ilâhiyattan ibarettir. Dolayısıyla hem Hristiyan hem de Doğu ilâhiyatı, bir amaca götüren araçtır; ama amaçla karıştırılmamalıdır. Her iki ilâhiyat da ikili bir yöntem içerir: isbat/teşbîh/olumlama yolu ve nefy/olumsuzlama/tenzîh yolu. Bir taraftan senâ ve hamd yoluyla Tanrı’ya şeyler ispat edilirken diğer taraftan bu sınırlandırıcı tasvirî isbatlarm her biri nefyedilir; zira ibadetin doğrudan müşâhedeyi hazırlayıcı ve yardım edici bir işlevi olmakla birlikte Tanrı [zatı itibariyle] “insanların burada ibadet ettiği şey”86 değildir ve asla olamaz. Bu iki yol birbirini dışlamaz, bilakis, tamamlar.
Beden ve zihin, insan değildir, bilakis, insanın sadece araç ve gerecidir. İnsan; ancak kendisini beden-ruh benliği ile özdeşleştirdiği ve bu benliğe kendisini nereye isterse oraya götürmesine izin verdiği zaman pasiftir. Buna karşılık insan, o benliği yönlendirdiğinde aktiftir. İlhâm ve özlem, birbirini dışlayan alternatifler değil, bir ve aynı şeydir. Çünkü hem ilhâmın hem de özlemin kendisine işaret ettiği ruh, ancak insan “ruhta” olduğu takdirde işleyebilir. Ancak yapılacak şeyin süreti bilindiği zaman sanatçı “kendi”ne döner ve kölece işlemi iyi niyetle icra eder. Bu, (yalnızca, sadece) yapılacak şeyin iyiliğine yönelik bir niyettir. Sanatçı, “ona Dağ’da gösterilen şeyi” yapmak istemektedir. Aklî müşâhede kabiliyetinden yoksun insan, sanatçı olamaz; ancak becerikli bir işçi olur. Fakat sanatçıdan hem bir aklî müşâhedeci hem de iyi bir işçi olması istenmektedir. Hepsinden iyisi, tıpkı melekler gibi, faaliyetinde “derünî aklî müşâhedenin sevinçlerini kaybetmesi gerekmeyecek ise.”
Zira "sahip olmadığımız ve bilmediğimiz şeyi, ne bir başkasına verebiliriz ne de komşumuza öğretebiliriz."69 69. Devlet, 377E; Şölen, 196E
Sayfa 91 - insan yayınlarıKitabı okudu
30 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.