"Cehennem: Çok şatafatlı bir şekilde yiyecek ve içeceklerle donatılmış ama dirsekleri düz halde kilitlenmiş olup kollarını bükemedikleri için kendilerini besleyemeyen aç insanlarla dolu bir ziyafet salonu.
Cennet: İnsanların birbirlerini beslemesi dışında her şey aynı."
Duygusal olarak bağlanılan inançları mantıksal iddia ve tartışmalar yoluyla alt etmeye çalışmak saçma bir iştir çünkü bu ikisi, iki ayrı bilme yolunu temsil ediyor. İngiliz yazar Jonathan Swift bunu üç yüz yıl önce görmüş ve " Bir şeye mantık yoluyla girmemiş bir insanı oradan mantık yoluyla çıkarmaya çalışmak boşuna" demiştir.
Karşılıklılık kuralından dolayı, iyilik, hediye, davet, dostça davranış vb.' nin geri ödemesini yapmak bizim borcumuz, bunla yükümlüyüz(İng. obligated). Bu yüzden bu tür şeyler karşısında 'şükran borçluyum' (ing. much oblided) sözü dilimizde 'teşekkür ederim' sözünün eş anlamlısı haline gelmiştir. Bu sadece ingilizce için değil başka diller için de geçerli Örneğin, Portekizcede Obrigado terimi var. Bu yükümlülüğün geleceğe uzanışı Japoncada teşekkür etmek için kullanılan sumimasen terimiyle çok güzel anlatılıyor.Bu ifade tam olarak "bu sona ermeyecek" anlamına geliyor.
sürü zihniyeti yönetilmeyi kolaylaştırır. sadece sürünün bazı üyelerini istediğiniz bir yöne hareket ettirirseniz diğerleri -lider hayvandan daha çok kendi etrafındakilere göre tepki vererek- sakince ve mekanik bir şekilde onların peşinden gidecektir
Hayatlarımızı iyice dolduran uyarıcılar daha da karmaşık ve değişken hale geldikçe bütün bunlarla başa çıkabilmek için bu kısa yollara* daha da bağımlı olmak zorunda kalacağız.
Kişiler "Ne kadar ödersen o kadar alırsın" kuralıyla yetiştirilmiş ve yaşamlarında kuralın defalarca gerçekleştiğini görmüşlerdir.Çok geçmeden bu kuralı "pahalı-iyi" şeklinde dönüştürmüşlerdir.
sürü zihniyeti yönetilmeyi kolaylaştırır. sadece sürünün bazı üyelerini istediğiniz bir yöne hareket ettirirseniz diğerleri -lider hayvandan daha çok kendi etrafındakilere göre tepki vererek- sakince ve mekanik bir şekilde onların peşinden gidecektir.
Konular o kadar karmaşık, zaman o kadar az, dikkat dağıtıcılar o kadar çok, duygusal uyaranlar o kadar güçlü ya da zihinsel yorgunluk o kadar ağır ki bazen düşünerek tepki verecek bir bilişsel durumda olmuyoruz.
Konu önemli olsa da olmasa da kısa yola başvurmak zorunda kalıyoruz.