İlkel kültürden uygarlığa doğru giden önemli değişim, toplumsal olarak belirlenmiş duygusal ilişkilendirme, eylem ve sezgi biçimlerinin adım adım ortadan kalkması ve bunların yerine düşünsel yani zihni ilişkilendirmelerin konulmasıdır.
Herhangi yeni bir şeye karşı duyduğumuz düşmanlık bilinçli düşünce süreçlerine bağlı olmayan duygulardan kaynaklanan bir refleks eylemidir. Duygusal reaksiyonlarımızın bilincine vardığımızda bunları akıl yürütme süreci ile yorumlamaya çalışırız.
Günümüzde bir ulusun refahını bir başkası pahasına yükseltmeyi kendinde hak gören etik bakış açısı ve kendi uygarlığımıza insanlığın geri kalan kısmından daha yüksek değer verme güdüsü, her yabancıyı düşman gören ve o öldürene kadar rahat edemeyen ilkel insanın davranışlarına yön veren güdülerle aynıdır.
Kalıcı etkileri nedeniyle hepimizin kalıtıma atfetmeye hazır olduğumuz düşünce ve kişilik özelliklerinin birçoğu, çocuğun hayatının ilk birkaç yılını geçirdiği çevrede edinilir.
Avrupalının icat ve buluşlarını borçlu olduğu, yabancı halkları ve hatta yüksek kültürlerden toplumları kontrol altına almasını ve sömürmesini mümkün kılan üstün güç, Avrupalının üstünlük duygusudur.