Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İstanbul Geceleri

Samiha Ayverdi

İstanbul Geceleri Gönderileri

İstanbul Geceleri kitaplarını, İstanbul Geceleri sözleri ve alıntılarını, İstanbul Geceleri yazarlarını, İstanbul Geceleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...dilinin ucundan kaymış bir Allah-u Ekber lafzı, düşürüp kaybettiğimiz bir mücevher gibi, kim bilir hangi kıymet verenin boynuna, hangi kıymetli gerdanlık olarak asılır kalır.
Yeis ki gönül kubbesinde öten en çirkin sesli kuştur; ne olur ihtiyar çınar da: Varak-ı mihri vefayı kim okur, kim dinler...
Reklam
oluşlara saygı göster ve yürü... muazzam!
Ne tuhaf, bâzen hiç istemediğimiz bir yere, hasretini çektiğimiz bir semtmiş gibi sürüklenmek zorunda kalırız. Sen de ey kadın, artık söz ırmağını bu hiç hoşlanmadığın semte çevir... Mâdemki nöbet oraya düştü, oluşlara saygı göster ve yürü...
Derenin suyu yıllarca üstünden geçmiş çakmak taşı, sudan çıkar çıkmaz birbirine vurulsa kıvılcımını püskürmekten vazgeçer mi?
İstanbul, medeniyet tezgahını dokurken, ona her el bir türlü malzeme taşıdı. Sanatkarı vardı ki, mermeri balmumu gibi kolaylıkla işler, ona bir devrin zevkini kazır, dilini konuştururdu. Ustası vardı ki, dağlardan yuvarlanıp gelen bir ağaç; kütüğünü bir sanat bilmecesi haline sokar, keser oyar nakışlayıp bezerdi. Demirden, tunçtan, pirinçten, bakırdan yaptığı eşyalarını işleniş sırlarını hala bir muamma olmakta bırakan mütevazi zanaatkarından, gergef önünde bir ibadet huşu ile kendinden geçmiş, kumaşım üstünde çalışan sağ eli ile, altında çalışan sol eli, bir fidanın dalları ve kökü kadar birbiriyle anlaşmış bu mühürsüz imzasız antlaşmanın semeresini veren genç kızına kadar her biri, o medeniyetin bir işçisi idi.
Amma bilmem, uzak ve yakın tarihinin kolları arasında uyuyan İstanbul'u beşiğinde sallamak, biraz okşayıp, biraz olsun öpüp sevmek dururken, idrak ve şuur aydınlığının işlemediği fikir kesafetlerine dalmaya, yaradılışın sırları eskiliğinden söz açmaya da ne lüzum var? Evet, gözün ve hafızanın ölçüye sığan bir mazi tarlasında el birliği ile toplayıp şuraya buraya sakladığı tohumları aramak dururken.
Reklam
İstanbul
İstanbul ağacı, gölgesinden gelip geçenlerden, boylarınn yettiği miktar kendisine uzananlara, meyvelerini esirgememiş, hattâ trrmanıp uzanmağı külfet sayıp da dallarına budaklarına taşlar atıp sopalar vuran küstahları bile nasipsiz bırakmamıştır. Fakat bir dolaşık saç kadar birbiri içine kenetlenmiş tepelerini ne kimse merak etmiş ne kimse yetişmiş, ne de yoluna varıp sıralarını fethedebilmiştir. Böylece de İstanbul, hırpalanmış güzelliği, hakarete uğramış şahsiyeti, kırılan gururu, hiçe sayılan irfanı ortasında, kocasını evlendirmek için görücü gezen bir kadının hazin kahramanlığı ile sabırlı, hazımlı, iffetli temkin ve feragatinden bulduğu bir tok gözlülükle hep başı yukarda kalabilmiştir.
278 syf.
·
Puan vermedi
·
13 günde okudu
Gecesiyle gündüzüyle İSTANBUL
İstanbul'u yaşıyorum İstanbul'dan uzakta... Ruhum İstanbul'da geziyor, gözlerim kitapta İstanbul' u sevmeyen gönüllerde Sevgi de bulunmaz sevda da aşk da
İstanbul Geceleri
İstanbul GeceleriSamiha Ayverdi · Kubbealtı Neşriyatı · 2007138 okunma
“Beyoğlu’nun kırk sene evvelki halini yazmaya ne diye özenmeli? O, eskiden de bizim değildi; şimdi de öyle. O, eskiden de havasını alıp suyunu içtiği bu toprağı küçümserdi, şimdi de öyle. O, eskiden de âdetleri, zevkleri, görüşleri, görünüşleri, hulâsa bir sıra hayat îcapları ile bize benzemezdi; şimdi de öyle. O, kapitülasyonlarına, bankerlerine, masonlarına, levantenlerine, çeşitli dillerine, barlarına, meyhânelerine, umumhânelerine, bir kelime ile garp taklitçiliğine yaslanarak İstanbul’a dudak bükerek tepeden bakıyordu; şimdi de öyle.”
Sayfa 159 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Git kahvesi :)
“İstanbul’da çok oturan misâfirlere vaktin geciktiğini zarâfetle hatırlatmak için, ev sâhibi tarafından bir de ‘git kahvesi’ ikram etmek âdeti olduğunu unuttum galiba.”
Sayfa 139 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Reklam
“Şâyet ev bark sahibi olan genç kız, orta halli veya daha mütevâzı bir âileden çıkmışsa, bu takdirde düğünün ertesi günü, evinin bütün umûru ile alâkalanmak boynunun borcu idi. Eğer, gelin geldiği evde ihtiyar bir baba, ya da bir büyük baba varsa, onlar bu tâze geline ufak tefek iş buyurmasını ne de severlerdi. Geline sigaralarını sardırırlar, gelinin elinden kahvelerini isterler. Şamdanlarının mumunu gelin tâzeler, tespihleri koparsa gelin dizerdi. Hulâsa evlerine gençlik, güzellik, neşe ve sıhhat getiren bu körpe vücut, isterlerdi ki hep karşılarında salınıp gezsin… Hele kendilerini yetmiş seksen sene evveline götürüp tekrar çocuklaşabilmelerine vesîle olan bir gül yüzlü torun, bu tâze gelinin en mübârek hüneri ve bereketi idi.”
Sayfa 137 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Düğünlerde koltuk merasimlerinden sonra para serpmek, o zamanlar bana güveyinin zarif bir hîlesi imiş gibi gelirdi. Zîra kocasını kapıdan karşılayan telli duvaklı gelinle, heyecandan basacağı yeri görmez olmuş dâmâdı seyretmek, düğünün, kaçırılmaması mûtat olan en belli başlı sahnesi idi. Merâsimin bu kısmına o kadar ehemmiyet verilirdi ki, bâzen vaktinde yetişmeyen hısım akrabânın görmesi için koltuk geciktirilir; bâzen de ikinci bir koltuk yapılırdı. Kadınlara mahsus bir eğlence imtiyâzı olan düğünler, hele koltuk yapıldığı sıralarda öyle kalabalıklaşır, gelinle güveyinin geçeceği yer o kadar daralırdı ki, genç karısını gelin odasına bırakıp çekilen delikanlının, izdihâmı yarıp geri dönebilmesi için, behemahal günün havasına uygun zarif bir bahâneye, bir hîleye başvurması lazımdı. İşte bu yüzden o da, etrâfına avuç avuç çil paralar serperek kalabalığı neşeli bir yarışa sevkedip, izdihâmın içinden selâmetle çıkmanın tek çâresine başvururdu. Ammâ genç adam , yanılır da serpeceği paraları uzağa fırlatmazsa, bu defa çil kuruşları, ikilikleri toplamak için yerr atılanlar, yolunu büsbütün tıkar ve zavallı genç, muhasara kalkıncaya kadar olduğu yerde kalır, geçemezdi.”
Sayfa 136 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Ya düğünler, dernekler? Henüz başı bağlanmamış genç kız, mahallesinde bir düğün olduğunu duyunca, küçük yüreğini bir telâştır alırdı. Kadın kadıncık annesi de bunu anlamaz olmazdı ammâ, ‘Dâvetsiz düğüne börekçilerle çörekçiler gider; öğleden sonra geline bakarız,’ diye tâ sabahtan düğün evini boylamak isteyen kızını yatıştırır, hakîkaten de yemeklerini yiyip evlerini kıvraladıktan sonra, etrâfı simitçiler, susam helvacılar, leblebi ve mâcuncularla çevrili ve önünde çocukların kaynaşıp, kapısında mahalle bekçisinin durduğu düğün evine giderlerdi. Dâvetli olsun dâvetsiz olsun, geline bakmak herkesin hakkı idi. Bu hak, sular kararıncaya kadar devam eder, ancak hısım akrabâ ve dâvetliler güveyi yemeğine kalır, yatsıdan sonra da şerbetler içilip, güveyi, büyüklerinin ellerini öperek gelinin yanına girmesiyle düğün bitmiş olurdu.”
Sayfa 130 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Aminlerle güvey koymak, besmele ile mektebe başlamak fenâ mı idi? Fenâ mı idi o ana sevgisi, baba saygısı ki, hayat boyunca insâfı, fedâkârlığı hasbîliği geliştirir, selâmete yol açar, muhâtaraları önler, doğruluğun temel taşını örerdi? Fenâ mı idi, hîleden elini, haramdan eteğini, yalandan dilini, kötüden gözünü, fuzulden kulağını bağlamak ahdı ile san’at ve meslek hayatına adım atış fenâ mı idi? En yüksek, en ileri cemiyetlerin bile sırasında âzâde olmadıkları kötülükleri, devamli bir murâkabe ile uyanık bekleyen bir güçlü kuvvetli nizam, hastalığı yenmek gayretiyle çalışan uzviyet gibi, herhangi bir uygunsuzluğu derhal farkedip tedbir alır ve az zamanda ortadan kaldırırdı. Nasıl peteğin içinde ölen arı, arkadaşları tarafından derhal mumlanıp tefessühüne meydan verilmezse, tedbirli ve uyanık duran cemiyet de, yakaladığı en küçük hatâyı tecrit eder veya temizlerdi.”
Sayfa 126 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Başını sokacak dam altı bulamayan kimsesizler, rahat ve mesut dam altlarını, haylazlıkları yüzünden cehenneme çevirip kapı dışarı edilmiş kişizâdeler, işi gücü dalgacılığa vurmuş şehir uşakları, gününün nafakasını el cebinden çırpıştırıp, kırpıntı yataklarında yeni mârifetler tasarlayan serseriler, gece yarılarına kadar meyhâneden meyhâneye sürüklenip evinin kapısını çalmaya cesâret edemeyen ayyaşlarla yükünü tutmuş olan Tavukpazarı, şehrin hazın cihâzı imiş gibi, bütün bu uygunsuz kalabalığı içinde eritmeye çalışırdı.”
Sayfa 111 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
425 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.