Görmüyorsan yürek yangınımı
Sina'ya git
Musa şahit
Tur'a sor
Tecellisi aşkın ne imiş gör
Nedir sevda
Ne süveyda
Nur'a sor
Öptüğüm ölümümdü gözlerinde
Azrail'e
İsrafil'e
Sur'a sor
Yeter kanıt değilse şayet sana
Mahşeri bekle
Bir melekle
Huzur'a sor
Ne yer yer gibiydi, ne de gökyüzü gök gibi. Simsiyah, kapkara, kabirden beter bir boşluktaydı Havva. Bir başınaydı. Yapayalnızdır. Tedirgindi. Şaşıp kalmıştı Mahmut gibi. Ne bir taş, ne bir dal, ne bir avuç toprak, ne de yaprak. Hiçbir şey yoktu.
Rüzgâr kesilmiş, yağmur başlamıştı. Camda yağmur tıkır tıkırdı. Gözlerini kapattı. Burnunu çekti. Islak toprak kokusu sızdı pencere aralığından, burnu yanasıya içine çekti ve rengârenk kanatlarını çırparak, çocuk yüreğinin enginliğinde kuş olup uçtu gitti.
Şimdi doğru söyledin savcı bey! Devir öyle devir ki mektebine alim giren zalim çıkıyor, mapusanesine cahil giren alim çıkıyor. Niye böyle olduk biz? Sen ne diyon bu işe?