Buranın garsonları giyimlerine son derecede dikkat ederler. İş görürken ağızlarında cigara olmaz. Elleri pırıl pırıldır. Tırnakları da hep dibinden kesilidir. Semih Mümtaz’ın anlattığına göre burada hızlı konuşulmaz. Bir şey içer, ya da yerken ağız pek açılmaz. Dirsekler masaya dayanmaz. Islık çalınmaz. Şunun bunun yüzüne dalarcasına bakılmaz. Burada rakı ile meze de verilir. Ama mezeler pastırmalı, sucuklu, sarımsaklı olmaz. Rakı içenler daha çok beyaz peynire, bir de, bir de, sıkı durun, havyara yatar. Masalarda kelli felli paşalar, beyler, mösyöler, madamlar, matmazeller başı çeker. Beyoğlu’nun kalburüstü yosmalarından Nemseli Anna, Deli Eleni, Kara Katina, Arnavutköy’lü Poliniya, Çakır Uskuhi, Benli Anjel de sık sık görünmeyi alışkanlık haline getirmişlerdir.
(Tepebaşı Bahçesi)
Nedir, eskiden Loti'nin buradan gordüğü manzarayı görmek olanğı yoktur. 23 mart 1974 günü Halit Eskişar ve Sabahattin Batur eşliginde buraya durum saptaması için son bir kez gelen Salah Birsel eciş bücüş bina ve fabrikalarla dolmaya başlayan Haliç'in 1948 yılındaki manzarayı bile arattığını içi tıp ederek görmüştür. Oysa, bu manzara XIX. yüzyılda yalnız Loti'yi değil, bütün yabancıları büyülemiştir.
Kimi kahvelerde de bu gibi konuşmalarla vakit oldürülmez
kitap okunur. Çokluk da müşterilerden biri okur, ötekiler dinler.
Kahveci kitap okuyan müşteriden de kahve parası almaz.