absürtlüğün de bir adabı olmalı kitabın başından beri neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamaya çalışana kadar 70. sayfaya geldim. bu derece absürtlüğe meraklı olsaydım kitap okumak yerine kendi düşüncelerimle baş başa kalırdım
Kobo Abe'nin meşhur kitabı Kumların Kadınını oluduktan sonra aldım Ve anca okuyabildim ama bitirdikten sonra diyebileceğim ilk cümle "Ben ne okudum?" Kumların kadınını yıllar önce okumama rağmen hatirladigimda agzima kum tadı gelir Kanguru Defterinde bu performans yok büyük ihtimalle Japonların çalışma koşulları nedeniyle bunalima girip halüsinasyonlar gören bir adamın kendini öldürmesi... ama işte o kadar basit değil sürreal bir hikaye ile size ölüme,ötenaziye vr hastane sistmene karşı fikirlerini anlatıyor ve ayrica japonların sapık seks fanteizlerini de okumuş oluyoruz o nedenle herkese tavsiye etmem.
Olağanüstü yazar Kobo Abe’den olağanüstü bir kitap. Okuyalı yıllar oldu ama etkilerini hâlâ taşıyorum. Sıra dışı bir okuma için tüm kitaplarını tavsiye ederim.
Fantastik öykü türünün güzel bir örneği bana göre. Gerçeklik algımızı zorlayan şeylerle , gerçekler bir arada okuyucuya sunulurken, bir yandan da bizi alt metin okumaya zorluyor.
Japonların intihar etme eylemlerinin fazlalığı , bu toplumda elbette bu tür sorgulayacı eserlerinde ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bacaklarında kaşıntıyla güne başlayan kahramanımız , ilerleyen saatlerde aslında bu huzursuzluğun turp filizlerinden kaynaklandığını anlıyor ve işte bundan sonra da başlıyor serüven. Ta ki sonunda bizi bekleyen sürprize kadar.
Okunulası , merak uyandırıcı , türü öğretici başarılı bir eser.
Ana babaların çocuklarından kopması, çocukların ana babalarından ayrılmalarına göre daha zordur. Hani belki kanguru olsaydık durum farklı olabilirdi...
"Hastane koğuşlarındaki hemşirelerin izin istemek gibi bir yükümlülüğü yoktur. Hastalar ise adına yatak dediğimiz kalıplara dökülmüş, zar zor insanı andoran defolu ürünlerden başka bir şey değildir."
“İmdat, imdat, yardım edin
Ne olur ne olur yardım edin”
Bu kitapta geçen bu satırları okurken, kitabın okuyucusunun(ki bu benim) iç sesinin bunları söylediği not edilsin.
Kobo Abe’den okuduğum ilk kitap. Kendisine “Japon Kafka” dedikleri için okuma gereği hissettim. Okumaya başladığım andan itibaren bu bir gereklilik değilmiş, çünkü bu kitap okuyucu için tam bir bulanıklık alıyor.
Kafka’ya benzer tarafları olduğu aşikar ama bizi zorlayan şey Kafka’nın sürekliliği ve tekrarlılığı Abe’de yok; en azından bu kitapta. Kitap bizi sanki rüyalarda gibi gezdirirken bir gerçeklikler zincirine sokuyor. Ama her rüya gerçekliği gibi burada da biraz abukluk baş gösteriyor. Meslekler, eylemler ve tartışılan konular. Hepsi biraz tam olmaması gerektiği gibi…
Örneğin anne ile karşılaşma bölümü! İnsan diyor ki herhalde bu bir hesaplaşma ama bu nasıl bir hesaplaşma canım! Sürekli olarak şaşırıyorsunuz. Eğer biraz şaşkınlık sizi eğlendiriyorsa bu kitap size göre.
Son olarak, Kafka’dan çok Joyce tadı kaldı damağımda ama postmodernizm işte canım, edebiyat biraz böyle oldu. İyi ki oldu!
Not: Sakın ciddiyet ile okumayın.