Hepimiz ölümsüzlüğü arzu ederiz. Bu, evrenin yüzde doksan sekizinin ölü maddeden oluştuğu düşünüldüğünde çok büyük bir paradokstur. Ünlü bir deyişi değiştirerek "ölümün ortasında hayattayız" diyebiliriz.
Galaksimizin merkezinde bir kara deliğin var olduğuna dair zaten kanıt vardır ve zaman geçtikçe yakınında bulunan her şeyi yutacağından durmadan büyüyecektir. Gerçekten, bir kere herhangi bir yerde tek bir kara delik oluştu mu, dünyanın geri kalan kısmının kaderi belirlenmiş olur.
En sonunda sistem toplam düzensizliğin denge durumuna ve en çok (maksimum) entropiye varacaktır. O zaman sistemin tüm kısımları eşit miktarda enerjiye sahip olarak, yerinde bir deyişle •ısı ölümü• denilen bir biçimde ölmüş olacaktır. Böyle bir cesetle yeni hiçbir şey meydana gelmez. Evren için bu tip bir ölüm tasavvur edilmiş ve Olaf Stapledon tarafından hayali olarak tanımlanmıştır:
"Şimdilik tüm evrende, bir zamanlar galaksilerden başka bir şey olmayan kara toz rüzgarlarından ve karanlıktan başka bir şey kalmamıştır."
orta derecede bir Samanyolu topluluğunda, orta büyüklükte bir galaksinin merkezinden belirli bir uzaklıktaki orta büyük lükte bir yıldızın çevresinde dönen orta derecede bir ge zegenin önemsiz sakinleri olduğumuzu biliyoruz.
Kara delikler insanı şu özgürleştirici sonuca götürür: Başlangıçta başlangıç yoktu; gelecekte gelecek olmayacak. İnsan, kara delik evreninden oluşan bir evrendedir.