“Erkenden gölgelere boğulan vadinin üzerine akşam renkleri çökmüştü bile. Alaca karanlığın içinde, akşam güneşinin ışığını hâlâ yansıtan uzak dağlar iyice yakınlaşmış gibi görünüyordu.
Zamanla uçurumlar, yakın ya da uzak, yüksek ya da alçak oluşlarına göre gölgelere bürünmeye başladı. Şimdi, ölgün bir ışık içinde yüzen karlı tepelerin ardında gökyüzü kıpkırmızıydı.
Irmak kıyısında, kayak alanında, tapınak korusunda simsiyah sedirler seçiliyordu.
Şimamura’nın içine çökmüş olan ıssız boşluğun üzerine Komako sıcacık bir ışık gibi serpildi.”
Kadının başka zaman biraz yalnız, biraz üzgünümsü duran o kemerli, ince burnu bugün, yanaklarındaki canlı rengin etkisiyle, “Ben de buradayım!” diye fısıldar gibiydi. Yumuşak dudaklar goncalaşarak büzüldükleri zaman bile, üzerlerinde oynak bir ışık geziniyordu. Bu dudakları şarkının bazı yerlerinde açılıp gerilseler de gene hemen büzülüp goncalaşıyorlardı. Kadının dudaklarındaki güzellik, vücudundaki güzelliğin eşiydi. Gözleri, ıslak ve parlak, onu yeni yetişen bir kıza benzetiyordu. Pudra sürmemişti. Varlığındaki geyşa cilasının üzerine bir kat dağ rengi geçmiş gibiydi. Yeni soyulmuş bir soğanın ya da açılmamış bir zambağın diriliğini andıran tenine, ta boynuna kadar, hafif bir pembelik yayılmıştı. Bu ten, her şeyden önce tertemizdi.
Melankolik bir edebiyat anlayışına sahip olan Kawabata, bu anlayışından ötürü Dostoyevski'ye bağlanmıştır. Buna karşılık Tolstoy'dan nefret etmektedir.
Japon Romancı Yasunarey Kavabata "Karlar Ülkesi" romanında şöyle diyor:
"İnsanlar birbirinden beton duvarlarla ayrılmış bulunuyor ve bu duvarlar herhangi bir sevgi akımına engel oluyor.Tabiat, kalkınma adına boğuluyor...."
Peki bu ne biçim uygarlık? İnsanların değeri nedir? Namus, haysiyet, onur, saygı nerede kaldı?Kimlere güven duyulacak? Bunların hepsi artık geçerliliklerini yitirmiş kavramlar mı?
Böyle bir toplum gerçekten hastadır. Ruhi bunalım sanayi toplumunu ve özellikle Batıyı öyle bir sarsmış ki insan ilişkileri dumura uğramışdır. Modern dünyada gerçekten İnsan ölüyor...
İnsanlar birbirinden beton duvarlar ile ayrılmış bulunuyorlar ve bu duvarlar herhangi bir sevgi cereyanına mani oluyor. Tabiat boğuluyor, kalkınma adına...