Şunu esef ederek söyleyeyim ki, Alman milletinde bu denli gevezeliğe çok tesadüf edilir. Bir plan hazırlanınca, nedense Almanlar ağızlarını tutamazlar. Çoğu zaman yumurtlamadan gıdaklarlar.
Milletlerin, dünya üzerinde hayatları uğrunda mücadeleye gittiklerinde ve "var" yahut "yok olmak" konusu ortaya çıktığında, bütün insaniyet ve estetik düşünceler hiçe iner.
Siyasi veya dini sahada büyük tarihi çağları harekete geçiren kuvvet, bilinen en eski zamanlardan beri, sadece ve sadece ağızdan çıkan esrarlı, otoriter sözler olmuştur. Bir milletin büyük çoğunluğu daima sözün gücüne inanır.
Tarih derslerinin amacının sadece tarihleri ve olayları öğretmekten ibaret olmadığını maalesef tarih öğretmenlerinin bile çok azı anlayabilmektedir.
...Tarihin amacı tarihi olayları meydana getiren nedenleri araştırıp öğrenmektir.
Bence tarihi bu yüzden okumalı ve araştırmanın amacına, uygun olan özü koruyup, gereksiz ayrıntıları unutulmalıdır.
Karmakarışık bilgi ve fikirlerle dolu beyin, istediği bilgiyi, kendisine gerekli olduğu an, bu kalabalığın içinden tutup çıkaramaz. Çünkü beyindeki bilgi tortusu hiçbir elemeye tabi tutulmamıştır. Sadece okunan kitapların içerdiği bilgilerle beraber bir sürü ayrıntı üst üste yığılıp kalmıştır.
Peki, bu durumda, planları böyle bir kalabalık tarafından onaylanmayan devlet adamı ne yapmalıdır? Para mi dağıtmalıdır? Yoksa vatandaşlarının önemini kabul ettiği görevlerini yapmaktan vaz mı geçmelidir? Böyle bir durumla karşılaşan karakter sahibi devlet adamı, iyi ve namusluca olarak kabul ettiğ iki farklı konu arasındaki zıtlığı nasıl halletmelidir? Bu noktada topluluğa olan göreviyle ahlakın gereklerini birbirinden ayıran sınır nerededir? Gerçek bir devlet adamının, kendisini sadece o anın gereklerini düşünen bir politikacının seviyesine indire hükümet usullerinden kaçınması gerekmez mi?