Hayır. Kendim hakkında çok şey bilmiyordum. Ve esas sorun da buydu. Asla iyileşmeyecek eski yaralarım vardı ve diğerlerine yardım etmeden önce onları kapatmam gerekti. Ve aslında, kendi içimdeki dengeyi kurmak zorundaydım.
...İnsanlar da bunu yapardı. Güvenli tek yer olarak gördükleri geçmişe tutunurlardı. Yeni bir şey denemek veya durumu kabullenmek onları rahatsız ederdi.
"Bu akşam dostlarımı kaybettim ama kötülüğe karşı büyük bir zafer kazandık, değil mi? Sonra, sen konuşabildiğinde konuşuruz." Evet konuşacaktık. Adama biraz Ölümsüzlük Çayı borçluydum.
Beau ile uğraşmak çirkin bir işti ve kendimi daha iyi kontrol etmem gerekirdi. Ama zihnimdeki bu duvarı aşıp ardındaki güzellikleri görmek için gerekliydi. Orlaith'in tavsiyesine uyup aynı hatayı bir daha yapmayacaktım. Hatalarımı tekrarlamak yerine kendime odaklanacaktım.
Sanırım bir sürü insanın hayatında Beau Thatcher'a benzeyen biri vardı. Eskiden olduğunuz kişi ile esas olmak istediğiniz kişi arasında duran, duvarı koruyan, beklentiler ve sorumluluklar ile sonsuza kadar duvarın ardında tutsak kalacağınızı söyleyen... Diğer tarafa geçmek her zaman zorlu ve tehlikeli bir mücâdeleydi, geride izler bırakırdı. Ama duvarı aştıktan veya kırdıktan, geçmişin yükünden kurtulduktan sonra, ödülünüz büyüktü! Artık hafif ve özgürdüm, gelecek vaadeden, geniş ve düz bir yolda ilerliyordum.
"Ben sıcak bir yerde uyumak istiyorum," dedim. Tiergarten'da yağmurun altında koşmaya devam ettim. "Güney Yarımküre'yi ziyârete ne dersin?"
<Bana uyar. Avustralya'da bir yere ne dersin? Alice Springs?>
"Kulağa hârika geliyor."