Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kendini Arayan İnsan

Rollo May

Kendini Arayan İnsan Gönderileri

Kendini Arayan İnsan kitaplarını, Kendini Arayan İnsan sözleri ve alıntılarını, Kendini Arayan İnsan yazarlarını, Kendini Arayan İnsan yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Para ahlaktan daha üstün bir değer kılındı
Erich Fromm günümüz insanın artık kilise yahut ahlaki kuralların yetkesi altında değil, kamuoyu gibi anonim otoritelere bağlı yaşadıklarını belirtmiştir.
Yola çıkmadan nasıl varacaksın ki
Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktır, yola çıkmamak ise kendini kaybetmektir... Ve en üst anlamıyla yola çıkmak kendi benliğinin farkına varmaktır. Kierkegaard
Reklam
Kendini arayan insanlar, hedonist kültüre yabancı olan insanlardır
Standartlar ve değerler altüst olduğunda, içinde yaşadığımız toplum, Matthew Arnald'ın değişiyle ne olduğumuz ve ne olmamız gerektiği hakkında bize net bir tablo sunmadığında kendimize dair arayışımıza döneriz.
Yalnızlık ve boşluk her zaman yan yanadır. Sevdiğini kaybetmek insanın iç dünyasında 'esneyen bir kara delik' etkisi bırakır.
Fransız filozof Descartes efsaneye göre insan varlığının temel ilkesini bulabilmek adına kendi başına bütün gün meditasyon yapabilmek için sobasının içine girmiştir. Akşam üzeri dışarı çıktığındaysa o ünlü, " Düşünüyorum öyleyse varım " sonucuna ulaşmıştır. Yani bir benlik olarak varım, çünkü düşünen bir yaratığım. Ama bu yeterli değil. Siz ve ben kendimizi asla bir düşünce olarak görmüyoruz.
Çünkü ego bir hayaldir Ta ki bir komşunuzun ihtiyacı onu var edinceye dek .!
Reklam
... Walt Whitman hayvanları kıskanır : Sanırım dönüp hayvanlarla yaşayabilirim .... Küfredip hallerinden şikâyet edip durmazlar , Karanlıkta öylece uyanık yatıp günahlarına ağlamazlar...
William James bir keresinde dünyayı daha sağlıklı bir yer haline getirmek isteyenlerin işe önce kendilerinden başlamaları gerektiğini söylemişti.
Kişi kayalık bir burunda durarak bir kabarıp bir sönen denizin muazzam çalkantısına baktığın da tam ve gerçek anlamda denizin asla "başkalarının acılarını yahut düşüncelerini umursamayacağının", insanların hayatı yutulup yok olsa dahi yaradılışın o muazzam ve süregelen kimyasal ilerleyişinde sonsuz derecede küçük bir etki dahi yapamayacağının farkına vardığında kendisini tehdit altındaymış gibi hissedebilir. Ya da kişi uzaktaki dağların zirveleriyle arasındaki mesafeyi düşünüp bu dağların yükseklik ve derinliklerini "kavramaya" çalışır ve aynı zamanda bu dağların "asla kimsenin dostu olmadığının ya da tutamayacağı sözler vermediğinin farkına varıp da zirvedeki kayalıkların altında paramparça olmasının bu granit duvarlar için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini düşündüğünde korkuya kapılabilir. İşte bu, kişi inorganik varlıklarla arasındaki bağla gerçek anlamda yüzleştiğinde farkına vardığı "hiçliğin" ya da "var olmama halinin içe işleyen tehdididir. Ve "topraktan geldik, toprağa gideceğiz" gerçeğini kendi kendimize hatırlatmak gerçekten de boş bir tesellidir.
Dünya çok fazladır bizimle; geç ve çok geçmeden, Elde ederek ve harcayarak, yıkıp dökeriz güçlerimizi: Az şey görürüz Doğada bizim olan; Kalplerimizi bedava verdik, sefil bir rahatlık! Çıplak göğsünü aya açan bu Deniz; Bütün saatlerde inleyen rüzgarlar, Ve şimdi yukarıda toplanmış olanlar uyumuş çiçekler gibi: Bunun için ve herşey için, akordumuz bozulmuş bizim; O kımıldatmaz bizi. Büyük Tanrı! Keşke Bir Pulperest olsaydım memesini emen modası geçmiş bir itikadın; Oylece belki görebilirdim, ayakta durarak üzerinde bu hoş otlak yerinin, Anlık görünüşlerini beni daha az terk edilmiş hissettiren şeylerin; Denizden yükselen Proteus'u görürdüm; Ya da duyardım yaşlı Triton'un çelenkli boynuzumu üflemesini.
Reklam
Atom bombasına karşı kendimizi nasıl savunabileceğimizin anlatıldığı bir dersten sonra eve dönen küçük bir kız annesine şu soruyu yöneltir: "Anne, gökyüzü olmayan bir yere taşınamaz mıyız?" Neyse ki durumu açık bir şekilde ortaya koyan bu dehşet verici soru bir örnek değil de alegoridir, fakat yine de endişenin bizi doğadan nasıl uzaklaştırdığını son derece etkili bir şekilde sembolize eder. İcat ettiği bombalardan ölesiye korkan modern insan gökyüzünden korkarak mağaralara sığınmalıdır; klasik olarak enginlik, hayal gücü ve kurtuluşun sembolü olan gökyüzünden korkmalıdır.
...radyo programlarının kapanışında sarf edilen tuhaf bir cümle var: "Dinlediğiniz için teşekkürler." Durup düşündüğünüzde bu deyiş gerçekten son derece hayret verici. Eğlendiren, görünürde değer içeren bir şey veren kişi bunu alan kişiye neden teşekkür etsin ki? Alkışı kabul etmek ayrı, fakat dinleyiciye sizi dinleyip eğlenme lütfunu bahşettiği için teşekkür etmek bambaşka bir şey. Bu durum verilen hizmete atfedilecek değer yahut değersizliğin tüketici veya alıcının keyfine kaldığı anlamına geliyor; verdiğimiz örnekteki tüketiciyse halktan başkası değil. Kreisler'in bir konçerto çaldıktan sonra dinleyiciye teşekkür ettiğini bir düşünün! Az önce örnek olarak verdiğimiz radyo programcısının durumu, gösterisini yapmanın yanı sıra kendisini izleyenlere eğlenmeleri için yalvarması gereken saray soytarısından farklı değil. Ve saray soytarılarının insanın yaşayabileceği en küçük düşürücü duruma girdiği herkesin malumudur. Elbette ki burada radyo spikerlerini eleştirmiyoruz. Bu ifade yalnızca toplumumuzda sıkça rastlanan bir tavrı örneklemek amacıyla kullanıldı: birçok insan davranışlarının değerini davranışın kendisiyle değil de bu davranışın nasıl kabul gördüğüyle ölçüyor. Pasif olan alıcı kendisine yöneltilen şeyi başarılı yahut başarısız kılacak güce sahip. Dolayısıyla biz de hayatta birey olarak yaşayıp davranmaktansa oyuncu olma eğilimine kapılıyoruz.
Devam ediyoruz Çarkın isteğine göre; ve o döndükçe Her şeyi kaydediyor , artışı ve düşüşü Maaşlarla fiyatların
Spinoza on yedinci yüzyılda akıl kelimesini kullandığında hayata karşı takınılan ve zihnin duygularla etik amaçlar ve "insanın bütününün" diğer yönlerini birleştirdiği bir tavrı kastetmişti. Oysa günümüzde insanlar bu terimi kullandıklarında neredeyse her zaman bir kişilik bölünmesini kastediyorlar. Öyle ya da böyle şu soruyu soruyorlar: "Akılcı bir yol mu izlemeliyim, yoksa duyusal tutku ve ihtiyaçlarıma boyun eğmeli ya da etik görevlerime sadık mı kalmalıyım?"
Günümüzde dev şirketlerle çevrili tekelci kapitalizm ortamında kaç kişi bireysel rekabette başarılı olabilir? Doktorlar, psikoterapistler ve bazı çiftçiler gibi ekonomik anlam da hâlâ kendi kendinin patronu olma lüksüne sahip çok az grup kaldı ve onlar bile diğer herkes gibi bir inip bir çıkan fiyatlarla dalgalanıp duran pazar koşullarından etkileniyor. İşçilerle kapitalistlerin, profesyonel çalışanlarla işadamlarının artık dernekler ya da sanayi veya üniversite toplulukları gibi büyük gruplara dahil olmaları gerekiyor, zira aksi takdirde ekonomik anlamda hayatta kalmalarının imkânı yok. Bize yanımızdaki kişinin önüne geçmeye çabalamak öğretildi, ancak günümüzde başarı daha ziyade iş arkadaşlarımızla uyumlu çalışmayı öğrenme becerimize bağlı. Az önce okuduğum bir makalede dolandırıcıların bile artık tek başlarına idare edemeyerek haraççıların yanında çalışmaya başladıkları yazıyor.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.