En Eski Kırmızı Zaman kitaplarını, en eski Kırmızı Zaman sözleri ve alıntılarını, en eski Kırmızı Zaman yazarlarını, en eski Kırmızı Zaman yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tanrı bir insan/bir canlı öldüğü zaman hala hayatta olanların cesedi derhal toprağın altına gömmesini / ateşe atmasını / çöle / dağa / suya bırakmasını; cesetleri hiç vakit kaybetmeden ortadan kaldırmasını emreder; onlara ölümlü oldukları gerçeğini kavramaları için zaman bırakmaz.
Delilere sır konusunda güvenilmeyeceğini sananlar çok yanılırlar. Bir deli değer görürse tüm sırları saklayabilir, çünkü deli, kara kutunun içini, onu hiç açmadan da görebilir.
Hayatın bütün sırrı ölümdeydi. Herkesin şuursuz hedefi ölmekti. Şöyle yada böyle. Ölmek. Yaşamın sınırları içine kabul etmediği, varlığını neredeyse yadsıdığı ölüm tüm barikatları aşıyordu. Hayat sadece ölümü anlamak için verilmişti insanoğluna. Insanoğluysa ölümü yok sayarak hayatı tek gerçekmiş gibi kabul edip hep yanlış yola giriyordu. Botan artık ölmek istiyordu. Babası gibi. Diğerleri gibi. Ölmek ve ölümle yüzleşmek. Ama önce ölme haliyle barışmalıydı. İnsanlar en çok acil servislerde ölüyorlardı.
Tanrı dedikleri rastlantı olmalı dedi kendi kendine... Tanrı dedikleri rastlantı! Madem gelmiş geçmiş tüm inançların sorgusuz sualsiz varlığını kabul ettikleri tanrı, hayatı spermlerin ve yumurtaların, sonu varlık mucizesine varan rastlantısal maceralarıyla başlatıyor; madem her an, her durumda yaşam rastlantıya, rastlantı yaşama hizmet ediyor; o zaman rastlantı tanrının ta kendisi olmalı... işte bu yüzden rastlantıyı küçümsemeyiniz, diye düşündü ve o an tanrıya tapar gibi taptı rastlantıya... Her şeyi -ölümü, doğumu, aşkı, kazancı, kaybı, nefreti, gelmişi, geleceği, olmuşu, olacağı- elinde tutan, avucunda saklayan ve sürprizlerle dolu olan rastlantıya...
Bu şehirde insanlar sokakta yaşayan delileri olduğu gibi kabul ederler. Üzerlerindeki pisliği, yattıkları yerin yatılmaz, yedikleri yemeğin yenmez olduğunu, sokağa işemelerini, çöp tenekelerinin dibini yalamalarını, yolun ortasına öylece yatıp kalmalarını, kendi kendilerine konuşmalarını, her türlü hallerini sorgulamadan, olduğu gibi... Bu şehirde yaşayan insanlar sokakta kimsesiz deliler görmeye alışıktırlar. Alışıktırlar ama kimsesiz bir delinin gözlerinin içine bakarak hüngür hüngür ağlamasını yadırgarlar. Çünkü bu şehirde deliler kimsenin gözlerinin içine bakmazlar.
Türkiyede kadın yazar bulmakta zorlandığım zamanlarda keşfettim Mine Sögüt'ü. Kitap hikayeler içinde hikaye barındırmasıyla, birbiriyle alakasızmış gibi duran ama sonradan tüm hikayeleri birbirine bağlamasıyla beğenimi kazandı. Hem anlattığı şeyler yer yer ''ya gerçekse" sorusuyla acayip heycan veriyor.
Kırmızı ZamanMine Söğüt · Yapı Kredi Yayınları · 20191,793 okunma