Bir kitabın önsözünü iki defa okumayı severim. Okumadan önce ve okuduktan sonra. Bu kitabın önsözünü ikinci defa okuyunca aşağıdaki satırları alıntılamadan geçemeyeceğime karar verdim.
"Hep duyup adını koyamadıdğımız, kaynağı burada bir ucundan yakalıyoruz. Yaradan, yaratı, yaratılış, yaratıklar, yedi kat yeryüzü ve gökyüzü, devinen yıldızlar, insanı ortaya çıkışı, yalvaçlar, Babil kulesi, Nemrut, Süleyman ve Belkıs, Anka ve Hüdhüd kuşları, Yedi Uyuyanlar hepsi bir arada. Neredeyse büyülü bir kurgu evrenindeyiz.
Bir yazar olarak, bu anlatılanlara baktığımda büyülendiğimi, başımı alıp bir yerlere gittiğimi hissediyorum."
Ahmet Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya'sı ve Asım Köksal'ın Peygamberler Tarihinden sonra mitoloji tadında bir kitaptı. Bu kitabı diğerlerinden ayıran halk arasında anlatıldığı şekliyle yazıya geçirilmiş olması.
Kitabı okurken şunu hayal ettim: 200 yıl öncesi, çerağlarla aydınlatılmış bir oda, bir pir-i fâni anlatıyor ve biz çocuklar dinliyoruz...