Kıssaların Dili

Mustafa Öztürk

Kıssaların Dili Gönderileri

Kıssaların Dili kitaplarını, Kıssaların Dili sözleri ve alıntılarını, Kıssaların Dili yazarlarını, Kıssaların Dili yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ünlü Sümerolog Samuel Noah Kramer’e göre Sümerlerin ürettikleri edebiyat İbrânîler üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Nitekim Sümer güzel yazılarının tamamlanması ve çözümünde bu iki ayrı geleneğe ait kutsal edebiyat motifleri arasında birtakım benzerlikler ve paralelliklerle karşılaşılması gerçekten heyecan verici olmuştur. Kuşkusuz Sümerlerin İbrânîlere etkisi doğrudan olmamıştır. Zira İbrânîler tarih sahnesine çıktıklarında Sümerler çoktan yok olmuşlardı. Fakat İbrânîlerin sonradan gelip yerleştikleri Filistin’de daha evvel ikamet eden Kenanlılar ile onların Asur, Babil, Hitit, Hurri ve Arâmîler gibi komşularına Sümerlerin çok derin etkileri olmuştur. Sümerlerle İbrânîlerdeki edebiyat arasındaki parelelliğe ilişkin en güzel örneklerden biri, başkahramanları tanrılardan oluşan “Cennet” ya da özgün adıyla “Enki ve Ninhursag” mitolojisidir.
ANKARA OKULU
Sümerler Dicle-Fırat deltasında İ.Ö. 4000’li yıllarda yaşamış bir halktır. Bu bölgede yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen veriler Sümerlerden önceki bir yerleşimin varlığına işaret etmekle birlikte özellikle Ur, Uruk ve Kiş gibi antik kentlerin kuruldukları yerlerde yapılan kazı çalışmaları tam anlamıyla gelişmiş bir uygarlığın Sümerlere ait olduğunu hiçbir şüpheye mahal vermeyecek bir şekilde ortaya koymuştur. Tahminlere göre Dicle-Fırat deltasına Mezopotamya’nın kuzeydoğusundaki dağlık bölgeden gelen Sümerler, çivi yazısı denen yazı türünü icat etmiş; ayrıca Ziggurat diye anılan ve kurdukları kentlerin en temel karakteristik özelliğini yansıtan tapınak kulelerini inşa etmişlerdir. Görkemli tapınakların yanısıra rahipler ve yasalara da sahip olan Sümer uygarlığı, İbrânîler Tevrat’ı, Yunanlılar İlyada ve Odessa’yı yazmadan bin küsur yıl önce mitolojiler, destanlar, ilahiler, ağıtlar, atasözleri, masallar ve hikâyelerden oluşan çok zengin bir edebiyat üretmiştir.
ANKARA OKULU
Reklam
Kıssalar bağlamında Allah-İnsan-Tarih İlişkisi
Kur’an’daki anlatıma göre birçok halk zulüm diye ifade edilen tutum ve davranışlarından dolayı helak olup gitmesine karşın İsrailoğulları kendilerine gönderilen onca vahye rağmen kimi zaman buzağı heykeline tapınmaları, kimi zaman Hz. Musa gibi bir peygambere, “Sen ve tanrın beraberce gidin [o zorba halkla] savaşın” (5.Mâide 24) demelerine, kimi zaman kendi peygamberlerini öldürmelerine, yani kısaca zulmün, isyankârlığın ve nankörlüğün hemen her çeşidini icra etmelerine rağmen topyekûn helak edilmemişlerdir. Bu durum ister istemez şöyle bir soruyu akla akla getirmektedir: Âd, Semûd, Ress gibi birçok halk tarihin muhtelif dönemlerinde topyekûn helak edilirken ve galip ihtimalle bebekler, çocuklar gibi nice masumlar da bu helakten nasibini alırken, Tanrı aynı helak yasasını söz konusu halklardan daha büyük suçlar işledikleri su götürmez olan İsrailoğulları’na niçin uygulamadı? Yahut tanrısal yasanın (sünnetullah) işleyişinde veya en azından ilâhi helak prosedüründe böyle bir değişikliği iktiza eden, dolayısıyla Tanrı’nın özellikle Musa’dan itibaren sürekli olarak İsrailoğulları’yla meşgul olmasını gerektiren sebep neydi?
ANKARA OKULU
ARKAİK KÜLTÜRLERDEN KUR’AN’A HÂBİL-KÂBİL KISSASI
Gelinen bu noktada denilebilir ki Hâbil-Kâbil kıssası köken itibariyle İslâm öncesi din ve kültürlere aittir; ancak Kur’an bunu dinî-ahlâkî bir amaca matuf olarak kullanmıştır. Söz konusu amaç ise muhatapların dikkatlerini kin ve haset gibi hasletler ile çok kere bu kötü hasletlerin sebebiyet verdiği haksız yere insan öldürme fiilinin Allah katında nefreti mucip bir fiil olduğu gerçeğine çekmektir. Nitekim Kâbil’in Hâbil’i öldürmesinden söz eden kıssa sona erdikten hemen sonra şöyle denilmiştir: İşte bu yüzden İsrailoğulları’na bildirmiştik ki bir cana kıyma veya memleketi fesada boğma suçuna karşılık olması dışında her kim bir insanı öldürürse âdeta tüm insanları öldürmüş gibi olur. Buna karşılık kim de bir insanın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur. (5.Mâide 32.)
ANKARA OKULU
Kur'an kıssalarındaki temel hedef, insanlara tarihi bilgi aktarmak değil dini ahlaki mesaj sunmaktır. Allah bu maksatla birer araç olarak kullandığı kıssaları ilk muhataplarının kollektif hafızasında az çok mevcut olan muhtelif hikaye ve menkıbelerin formatına uygun şekilde söze dökmüştür. Bu sebeple bazı Kur'an kıssaların mitolojik karakterli olması, dolayısıyla tarihsel olay ve olgularla bağdaşmayan bir takım bilgi ve beyanlar içermesi doğaldır.
Sayfa 246Kitabı okudu
İyi veya kötü olarak nitelendirilen bir şey, sırf Allah emredip yasakladığı için değil o şeye ait özsel bir vasıftan dolayı iyi veya kötüdür. Şayet, " iyi ve kötünün illeti ilahi emir ve nehiy olsaydı Allah insafı ve adaleti nehyettiği zaman bu iki erdemin kötü olması gerekirdi. Keza, Allah yalan ve zulmü emrettiğinde bunların da iyi olması iktiza ederdi. Çünkü illet her ikisinde de aynıdır. Oysa hepimizce malumdur ki din dışı bir hayatı tercih eden insanlar (mülhitler) , ilahi yasaktan ve yasaklayandan bihaber oldukları halde zulmün ve yalanın kötü olduğunu pekâlâ bilmektedirler.
Sayfa 111Kitabı okudu
119 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.