Belgesel Kitaplar Serisi

Köy Enstitüleri

Can Dündar

En Eski Köy Enstitüleri Gönderileri

En Eski Köy Enstitüleri kitaplarını, en eski Köy Enstitüleri sözleri ve alıntılarını, en eski Köy Enstitüleri yazarlarını, en eski Köy Enstitüleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Atatürk'ün ölümü, bir dönemin kapanışının da habercisiydi. Atatürk'ten sonra liderliği İsmet İnönü devralacak ve köyde eğitim projesini sürdürme görevi ona düşecekti. İnönü, cumhurbaşkanı seçilince kabineyi Celal Bayar kurdu ve milli eğitim bakanlığına Hasan Ali Yücel getirildi. Yücel, hayatını eğitime adamış bir felsefe hocasıydı. Bakanlıkta tam bir devrim yaptı. Üniversiteler kanunu çıkararak özerkliği güvence altına almaya çalıştı. Dünya klasiklerinin çevrilmesi için bir tercüme bürosu kurdurarak 500'den fazla eserin Türkçeye kazandırılmasını sağladı. Ama onu ölümsüzlüğe kavuşturacak asıl projesi Köy Enstitüleri oldu. Yücel'in Milli Eğitim Şurası'nda tartışmaya açtığı bu proje cumhuriyetin en önemli hamlelerinden biriydi. Yücel, bir yasa tasarısı hazırlatarak ülkeyi, tarım koşullarına göre her biri 3-4 ili kapsayan 21 bölgeye ayırdı. Bu 21 bölgenin en uygun yerlerine bire Köy Enstitüsü kurulacaktı. Enstitüler şehirden uzakta olacak ama mümkünse tren istasyonuna yakın bir yere kurulacaktı. Bu enstitülerde köyün kalkınması için gerekli öğretmenler yetiştirilecekti. Ancak öğretmen sadece okuma yazma öğretmekle kalmayacak, aynı zamanda köylüye modern tarım tekniklerinden marangozluğa, müzikten hasta tedavisine kadar her konuda eğitim verecekti. Bir anlamda yerel önder aydınlar yetiştirilecekti.
İmamlara karşı öğretmen Biz köylere, İstiklal Mücadelesi'nden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu imamdır. İmam, çocuk doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, büyüyüp ihtiyarlayıp vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verip bağırarak doğumdan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hakimidir. Bu manevi hakimiyet maddi tarafa da intikal ediyordu; çünkü, hasta olduğu vakit de sual mercii o oluyordu. Ona cevap veriyordu. Biz bunun yerine devrimci düşüncenin adamını köye göndermeyi isteriz. İmam nasıl doğarken ezan, vefatında telkin ile doğuştan ölümüne kadar elinde tuttuğu küçük toplumun hakimi ise, önderi ise, bizimki de bir taraftan maddi, diğer taraftan manevi köyün imamı olsun. Ve imam nasıl onun çocuğunu okutuyorsa (Elif be'den başlayıp Amme Tebareke'ye kadar) bizimki de onun çocuğunu okutsun. Çocuğunu okutmak için bu otoriteyi elde etmesi lazımdır; düşüncemiz bu idi. -Hasan Ali Yücel-
Reklam
Âşık Veysel, Köy Enstitüleri'ni gezer, saz hevesi vermek için enstitülerde belli bir süre dururdu. Bir gün başka bir yere gitmeden önce, "Çevreyi gezelim," dediler. Mualla Eyüboğlu var, Ferit Oğuzbayır var, epeyce kalabalığız. Bir gün önceden erzak hazırlandı, söğüşler yapıldı, kumanyalar alındı, arabaya dolduruldu. Ertesi sabah Âşık Veysel'le Küçük Veysel, erzak arabasına bindiler, dağın eteğinden gidecekler, biz İdris Dağı'nın yamaçlarından gideceğiz. Böyle yola çıktık. Çok kalabalıktık. Mualla Hanım'ın yanından hiç ayrılmadığım için biliyorum, karlara basarak gidiyoruz. Dağı aştık, Dereşik köyüne vardık, Dereşik köyünde hafif bir yamaç var, ondan sonra köy görünüyor. Oraya vardık. Tonguç da var başımızda. Yaya yürüyor. İşte köyü gezdi arkadaşlarımız, öğlen oldu, yemek zamanı geldi fakat erzak arabası gelmedi. Bekliyoruz, gelmez. Bir de haber geldi ki arabanın dingili kırılmış, araba devrilmiş. Hemen bir ekip çıktı, Âşık'ı aldılar, getirdiler. Ama Âşık Veysel'in suratı asık, sanki yağmur yağacak gibi, bulutlar aşağı inmiş hava kararmış gibi, canı sıkılıyor. Epeyce dinlendikten sonra Âşık, yanındaki Hidayet Gülen'e, "Eline kağıdı kalemi al," dedi, kalemi kağıdı aldı, "yaz bakayım," dedi. "Ben gidersem, sazım sen kal dünyada / gizli sırlarımı aşikâr etme / olsun dillerin söyletme yâre" diyerek "Sazım" türküsünü yazdırdı.
Cumhurbaşkanı İnönü 1943 Eylül'ünde Hasanoğlan Yüksek Enstitüsü'nü ziyaret etti. Kısa zamanda ortaya çıkarılan eseri görünce çok etkilendi. Enstitülerin sayısının 20'den 60'a çıkarılmasını istiyordu. 60 enstitü demek, 200 bin yetişmiş tarımcı demekti. Hasan Ali Yücel, "Buna ne kadromuz ne de paramız yeter," diye itiraz edince, cumhurbaşkanı, sanki geleceği görerek, "Çok büyük fırsat kaçırıyorsunuz," demişti. "Bu savaş yıllarından yararlanarak bunları yapmalıydınız. Savaştan sonra ne olacağı belli değil. Bunların hiç birini bize yaptırmayacaklar. İleride beni dinlemediğinize çok pişman olacaksınız."
Nitekim bir süre sonra okul yapmayan köyler cezalandırıldı. Okul yapımını tavsatan valiler, bizzat Cumhurbaşkanı İnönü tarafından radyoda halka şikayet edildi. Köylerden Ankara'ya doğru bir muhalefet rüzgarı eser olmuş, CHP içinde de itirazlar başlamıştı. "Köylüyü bu kadar sıkıştırmayalım," diyenlere Milli Şef, "Her köyde cami yok mu?" diye soruyordu: "O camiler nasıl yapıldıysa, okul da öyle yapılacak."
Köy Enstitüleri
Bir gün evimizin damında fasulye ayıklıyorduk.Komşu kadınlarda var.Bir ara ay ışığı karardı, silah sesleri duyuldu. "Aya eşkiyalar inmiş, kurtaracağız", diye silahlar patladı, tenekeler çalındı, ezanlar okundu.Sadece bunlar değil.Mesela bir zelzele oldu "Gördünüz mü az oldu çünkü sarı öküz ayağını değişrirdi.Ya başını sallasaydı Allah muhafaza" derlerdi.Bize bunları yüklediler.Sadece bunları değil, mesela cuma günü temizlik yapılacak, "Örümceklere dokunamazsın kutsal hayvandır, evini bozamazsın, temizlik yapamazsın!" Bir hastan olsa, benim kardeşim vardı, kurşun döke döke öldürdüler.Gece dışarı çıkarsan, horoz ötmeden çıkamazsın; çünkü horoz ötmeden çıkarsan kapısının eşiğinden geçtiğin herhangi bir evde şeytanlar vardır, üzerine basarsan çarpılır kalırsın. Abdullah ÖZKUCUR
Reklam
83 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.