Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III

Turan Dursun

Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III Sözleri ve Alıntıları

Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III sözleri ve alıntılarını, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III kitap alıntılarını, Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İşin gerçeği şu: İnanmaya elverişli insanlar, özellikle de "darlıkta olanlar, varlık sahiplerinin yararına yatıştırılmak, uyutulmak istenmekteler. "Yoksul kitleler, her şeyin Tanrı'dan olduğuna inansınlar. Tanrı'nın kendilerini sınadığını sansınlar. Ve içinde bulunduklan durumlara katlansınlar". Böyle özetlenebilir işin içyüzü.
Kur'an ayetlerine gelince: Kur'an'a göre de, her şey Tanrı'nın elinde. Ayetlerde "insanları hidayete erdiren"in de, "saptıran"ın da "Tanrı olduğu" bildirilir. Örneğin En'âm Suresi'nin 39. ayetinde, "Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar" denir. Zümer Suresi'nin 37. ayetinde, "Allah'ın doğru yola eriştirdiğini, saptırabilecek kimse yoktur..." açıklaması yer alır. Bu açıklama başka surelerde de görülür. Aynı surenin 36. ayetinde de; "Allah'ın saptırdığını doğru yola koyacak kimse yoktur" açıklamasını okuyoruz. Bu açıklama, aynı surenin 23. ve Mümin Suresi'nin 33. ayetlerinde, "kelimesi kelimesine" aynen görülmekte. Ayrıca başka surelerde de bu böyle anlatılır. Kısacası, üç dinin kutsal kitaplarına göre de "ipler", tümüyle "Tanrı'nın elinde". "Cüz'î irade" yok mu insanlarda? "Kutsal kitaplar"ın anlatımları ortada ve açık. İnsanı "doğru yola koyan da, saptıran da O" olduktan sonra, "insan"da "var" gösterilen "cüz'î irade", işin kandırmacası. "O'nun doğru yola koyduğunu kimse saptırmaz, saptırdığını da kimse doğru yola koyamaz." Anlatılan bu. Öyleyken, üç dinin kutsal kitaplarının "Tanrı"sı da insanlara ağır ve acıtıcı "ceza"lar vereceğini bildirir. Yani "ceza"nın karşılığı olarak gösterilen "günah"ı, "kötülük" denen şeyi işleten de kendisi olduğu halde.
Sayfa 37
Reklam
Efendi ahlâkını ayakta tutan, köle ahlâkıdır. Bir başka deyişle sürü ahlâkı. Kimi zaman nefret ya da başkaldırilar mi görülür? Köklü uyuşturucular kullanılır hemen. Bunların başında da Tanrı gelir din gelir. Görünen ve görünmeyen efendiler işlenir, bunlara saygı işlenir. Bir yanda bunlar yer alır, öbür yanda köleler. Efendilere her zaman boyun eğilmeli. Hiç koşul aranmadan, kölelere düsense bu gereğe uymak.
Sayfa 155Kitabı okudu
"İşin gerçeği şu:İnanmaya elverişli insanlar,özellikle de darlıkta olanlar,varlık sahiplerinin yararına yatıştırılmak,uyutulmak istenmekteler. Yoksul kitleler,her şeyin Tanrıdan olduğuna inansınlar,Tanrının kendilerini sınadığını sansınlar ve içinde bulundukları durumlara katlansınlar. Böyle özetlenebilir işin içyüzü."
Ve işkence acıları. "İnsan hakları" bildirileri yasaklar işkenceyi. Ama yine de yapılır. Bu bildirilerin altına imza koyanların ülkelerinde bile. Bu "en korkunç insanlık suçunu, insanlığın düşmanı durumundaki düzenlerin bekçileri, koruyucuları çok iyi bilirler. Her türlüsünü bilirler işkencelerin. Bilinenler yetmiyorsa daha korkunçlarını, en korkunçlarını yaratmada, uygulamada ustadırlar. Düzenlerini bu yolla ayakta tutarlar Bu acılarin bir kendileri vardır, bir de korkuları vardır. Korkuları da kendileri gibi berbattır. Örneğin yoksulluğa düşme korkusu, işkence korkusu... Bu korkular, insana onurunu bile yitirtebilir. Yitirttiğine tanık da olunur zaman zaman. Knsanı olmadık şeylere sürükleyebilir. Yapmadıkları, en ağır suçlar türünden bile olsa "Yaptım!" diye konuşturabilir. İnsanı, ömrü boyunca kul-köle yapabilir.
"Korku" ve "umut". Dinlerin sömürdükleri son derece verimli iki alan.
Reklam
"İnanır, korkuya umut arasında olmalıdır" öğüdü, kimi zaman bir "hadis" olarak ileri sürülür,kimi zaman da, bir ilke olarak "ayet ve hadisler" dayandırılır. Ünlü hadisi E'n-Nevevi, ikinci yolu seçmiş, "korkuyla umut arasında olmak" gerektiğini kanıtlamak için ayet ve hadisler derleyip koymuştur kitabına.
"milyarlar"ın, bir şeyi "ger­çek" sayması, o şeyin "gerçek" olmasını gerektirmiyor.
ki­tapların sundukları "Tanrı", gerçekte "Tek" olamazdı. Çünkü, iki şey var ortada: Korku ve umut Daha önce de üzerinde durulduğu gibi, bunun ikisi de sömürü konusudur ve hiçbirinden vazgeçilemez. Böyle olunca da, "görünmez güç"lerin, birden çok olması; hangi ad ve nitelik alırlarsa alsınlar iki karşıt çizgide yer almaları şart: İster "birden çok Tanrı" öne sürersiniz. Kimine "şu Tanrı", kimine "bu Tanrı" dersiniz. İster "ikici" olur, birbirine "karşıt" iki "Tanrı" gösterirsiniz. Bunlardan birine "şer"li, öbürüne "hayır"lı işler yüklersiniz. Buna göre sıralanan güç­ler de uydurursunuz: "İyicil"'er, "kötücül"ler, "melek"ler, "şeytan"lar gi­bi. . . Başlarına "amir"ler, "komutan"lar da korsunuz bunlann. Ama yaratıp yutturma yolunda olduğunuz "Tanrı"lar "iki" de olsa, "ikiden çok" da olsa, "en tepe"ye bir "güç" yerleştirmeniz gerekir. Toplayıcı olmak, kitleleri istenen yöne yönlendirmek için vazge­çemeyeceğiniz bir koşuldur bu. "Tepe"de öyle bir "görünmez güç" ol­malıki , "tüm güçleri kuşatmalı" "Kuşatıcı" olması için de "iki yön­lü" olmalı. Bir yönüyle, "korku", öbür yönüyle "umut" vermeli. Yeri geldiğinde, herkese "dur!" ya da "yürü!" diyebilmeli.
"Namus." Kökü Yunancadır. "Nomos". "Yasa" ya da "din yasası" demek. Yani "yasa"ya ya da" din kuralları"na uyanlar," namuslu "satılmışlar! Gerçekte" namussuz" olsalar da...
296 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.