ÖNÜMÜZDE EFENDİMİZ
Yavuz, Mısır’ı almak için Sina çölünü geçmek zorundadır. O dönemde Mısır tahtında Tomanbay vardır. Yavuz’un Tih çölünden topları ile geçemeyeceğini ve karşısında perişan olacağını ummaktadır. Çöl, akrep, yılan ve sivrisineklerle doludur. Gündüz 40 dereceyi bulan sıcaklık, gece sıfırın altına düşmektedir. Ulu Hakan, ordusunu peşine takmış, kızgın kumların üzerinde müthiş bir edep ve tevazu ile yürümektedir. Bakışları bir noktaya mıhlanmıştır. Âdeta çölde sonsuzluğa açılan bir izi takip etmektedir.Herkes askere manevî kuvvet olsun diye böyle davrandığını sanmaktadır ama, asker saatlerdir yürü-mekten yorgun düşmüştür.Vezirler:
– Hünkârım atınıza binseniz, deyince,
– Görmüyor musunuz? Resûlullah Efendimiz (sas) önümüzde yürürken ben nasıl ata binerim! der. Yüreğinde müthiş bir vecd ve coşku, gözlerinde rahmet bulut-ları gibi yaş vardır. Hadise duyulduğunda askerin gözyaşlarıyla gökten şakır şakır yağan rahmet birbirine karışır ve o korkunç Tih çölü on üç günde geçilir. Bu olayın sırrı hâlâ çözülememiş ve böyle bir rekor bir daha kırılamamıştır.
BİR KERE İNANMAK
Necip Fazıl, Abidin Dino’ya sormuş: “Niçin inanmıyorsun?” Abidin Dino, kendisine kaybettiren, fakat başkalarına çok şey bulduran şu müthiş cevabı vermiş:
– Korkuyorum, bir kere inanırsam bir daha başımı kaldıramam secdeden...
* * *
Yani, siz öyle bir Allah’a inanıyor, öyle azametli, öyle merhametli bir Zat’tan bahsediyorsunuz ki eğer öyle bir Allah varsa, değil O’na itaat etmemek veya günah işlemek, O varken başımı secdeden kaldırmaya bile haya eder, o cesare-ti bile kendimde bulamam.