Ey Hak yoluna düşen kişi! Aklını başına al, gaflet uykusundan uyan da düşünceden de kurtul, hayâlden de... Ya Rabbi, şu bizim uykuya dalanlarımıza bir davulcu gönder.
Mevlâna
Ey kardeşim, bir gecelik de olsa uyumazsan ne olur? Mum gibi diri olsan, kıvılcım gibi uyumazsan...
Gök kapıları geceleyin açılır, talihler, bahtlar uyanır. Sen de ay gibi uyuma da talih yıldızın parlasın, güzelleşsin.
Ey karanlık geceyi uykuda geçiren mü’min, dua etmek zamanı geldi. Haydi kalk! Ey kötülük etmeyi âdet edinmiş nefis! İbadet etme iyilik etme zamanı geldi.
Pencereden bak, tevbe kapısını aç. Evi tertibe koy, düzelt, haydi durma, bizim nöbetimiz geldi.
Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan ellerini yıka, yüzüne su vur, abdest al, namaza durma zamanı geldi.
Seni mezara koyduktan lâhitte, yüzünü kıbleye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında duran kıbleyi hatırlarsın. Fakat, namazını kılmadığın, kazaya bıraktığın için içinin yanmasından eline ne geçer?
Sen, şimdi hayatta iken bu kıbleden bir nûr, bir ışık ara, elde et de o nûr, o ışık, senin kabrini aydınlatsın, ısıtsın. Çünkü Allah’ın nûru gelince kabir, bir gül bahçesi olur.” (Divan-ı Kebîr, II/611)
Hak yolcusunun, toplumda, haksızlık gibi görülen hadiselerin ötesinde gizlenen adaleti sezmesi ve Hakk’ın Âdil-i Mutlak olduğuna inanması, O’nun adaletinin er geç gerçekleşeceğinden şüpheye kapılmaması lâzımdır.
Nakış gitti diye gam yeme, gördüğün her güzel yüz, işittiğin her nükteli söz yok oldu ise üzülme, zira hakikat, sadece bu dünyada gördüklerinden, bildiklerinden ibaret değildir