Kitabı okumaya ilk başladığımda kafamda canlanan ortam kesinlikle kediciklerin ortamı oldu. Kafamda yankılandı yani maşallah hocam inşallah hocam sesleri. Tabi sadece onlar değil, benzer birçok tarikat grup filan var, özellikle sosyetenin günahlarından arındığı. Mesela o zengin ailelerinden filan kopup da bu yapılara bağlanan genç bir kızın bu durumdan rahatsız yakınları okusa bu kitabı çok acıtır diye tahmin ediyorum.
Şimdi bu kitabı salt bir tekke ve dergahlardaki yozlaşmaya ya da özelde bektaşi dergahlarına yönelik bir eleştiri olarak görmek de bence yetersiz kalır. Şüphesiz bunlar mevcut, zaten Yakup Kadri Türk edebiyatında yozlaşmayı belki de en etkili anlatan, hissettiren yazarların başında gelir. Burada da bir tarihsel kurumun mevcut halinin eleştirisini yapıyor bu açık, fakat esas olan kendisinin de öncesinde bu dergahın mensuplarından olmasının etkisiyle olacak, çok gerçek dokunaklı bir hikaye. Yani eleştiriyi varsa siz kendiniz içinden çıkartırsınız ya da çıkartmazsınız, roman budur işte.
''Nigar'ın nereye gittiğine bakmayınız, nasıl gittiğine bakınız. Bu seyri, baş döndürücü bir şey midir? Benim maksadım bu baş dönmesinin tadını vermekti.''
Yakup Kadri böyle söylüyor ön sözünde. Ben bu adım adım artan, bir çeşit bağımlılık gibi bir seviyeye çıkan tutkunun veya artık adı neyse o duygunun gerilimini fena halde hissettim. Bu kitap, Nigar'a bir ağıt gibi. Tahminimce romandaki karşılığı Macid karakteri olan Yakup Kadri tarafından. Ağıt deyince mesela a requiem for a dream geldi aklıma, onunla da benzeştirebiliriz. Kitap buna musait.