Önce Çocuklar ve Kadınlar kitaplarını, Önce Çocuklar ve Kadınlar sözleri ve alıntılarını, Önce Çocuklar ve Kadınlar yazarlarını, Önce Çocuklar ve Kadınlar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
" Egemenlik haklarına dayanarak bir milletin gerileme, geri gitme hakkı yoktur. Çünkü geriler, ilerilere nispetle birer kötülüktür. Hayat gerilerde değil ilerilerdedir. Hayat kötülüklerde değil, ilerilerde, iyiliklerdedir. Gerilerde ölüm vardır. Bir millet öleceğim diyemez. Yaşama ve yaşatma ilerlerdedir. Bir milletin yaşama ve yaşatma hakkı vardır. Bir millet yaşayacağım diyebilir. Cumhuriyetten hilafete, saltanata, krallığa inmek şöyle dursun, meşrutiyete bile dönmek bir milletin hakkı olamaz. Çünkü böyle bir durumda millet, kendi egemenliğinden kısmen olsun feragat etmektedir. "
Ülkemizdeki birçok insan onun Müslüman olup olmadığıyla ilgilendi... Bu yalan haberde kendilerine güç sağlamayı düşünenler Türkiye halkının %99'unun Müslüman olduğunu dillerinden düşünmeyip din sömürüsü yaptılar sürekli olarak. Oysa Kaptan Cousteau, dalgıç kıyafetini giyip sessizliğin dünyasına konuk olduğunda %1'i oluşturuyordu!.. Cousteau'nun çocukluğuna tanık olanlar, onun büyüdüğünde bir bilim insanı, araştırmacı olacağını çok iyi biliyorlardı. Çünkü, daha 11 yaşındayken bir vinç yapmıştı kendi olanaklarıyla... Ve o, yaptığı vinçle bir insan asmayı hiç düşünmedi!...
Kitabın sonuna geldin işte sevgili okur. Bil ki, bu kitap yazılırken, kaptanının kulağında sürekli olarak Gabriel Garcia Marquez'in şu sözleri çınlamıştır: "Yazarların denizin ortasında gemisi batmış bir denizci gibi her zaman yalnız olduklarına inanırım. Dünyadaki en yalnız meslektir yazarlık. Yazmana hiç kimse yardım edemez."
Atış alanımıza girmişken bir konuya açıklık kazandıralım: Bir denizaltının gemilerin birbiri ardına sıralandığı bir konvoya, iskele ya da sancak tarafından cephe oluşturmasıyla "T" harfi çıkar ortaya. Böylesi bir konum sonrasında denizaltı için tüm gemiler avlanacak keklik gibidir. Denizcilik dilinde bu duruma "ti'ye almak" denir.
Sinemamızda çekim anında ölen ilk oyuncu olan Savak Karakaş'ın asıl soyadı Gözüryan'dır. Ermeniler esmer insanlara "Karakaş" derler. Bu yüzden Savak Efendi, İstiklal Caddesi'nde, Ağa Camii'nin karşısında bulunan 153 no'lu dükkânın tabelasına "Foto Karakaş" diye yazdırmıştır. 23 Eylül 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ise söz konusu dükkânın satılacağını bildiren bir ilan çıkar. Savak Gözüryan kararlıdır: Dükkânını satacak ve yaşantısının geride kalan kısmını sinemaya adayacaktır. Talihsiz kazanın yaşandığı Kaçakçılar ilk ve son filmi olur Savak Efendi'nin. Cebinden çıkan kâğıtta şunlar yazılıdır: "Bugün ömrümün en mesut günü. Çünkü çok sevdiğim mesleğe ilk adımımı atmış bulunuyorum."
Bertolt Brecht'in ilk kez 1923 yılında sahnelenen Kentlerin Fundalığında adlı oyununda şöyle bir bölüm yer alır: "Bir geminin içine, gemiyi patlatırcasına insan doldurursanız, ortaya öyle bir yalnızlık çıkar ki, hepsi donar."
İnsanlığın gerçek hazinesi emektir. Savaşları çıkartan da, emeği sömüren kapitalistlerdir. Bu gerçeğin ayrımında olan Haldun Taner şunları yazar: "Bir ada arıyorum. Rakamlardan uzak mı uzak. Para, pul, zarar konuşmak yasak. Bir ada ki bankeri yok, yüksek faizi yok. Tahvil, senet, karşılıksız bono, sertifika, çifte faiz bilinmez. O adada akıllılar yolunu bulup safdilleri sömürmez. Dargelirli her fırsatta okkanın altına gitmez. Dargelirli yok ki zaten, herkes eşit, tokgözlü. Tüketim hırsı yok edilmiş."
Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi,
kimi Odesa'da yatar, kimi İstanbul'da, Pırağ'da kimi.
En sevdiğim memleket yeryüzüdür.
Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.
Şairin, 1959 yılının 16 Ağustos günü yazdığı "Dörtlük" adlı şiirinin son iki dizesi üzerinde çok duruldu. Moskova'da bulunan mezarını Türkiye'ye getirmek isteyenler, Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmek özlemiyle yazdığı "Vasiyet" adlı şiirini dillerinden düşürmezlerken, bu isteğe katılmayanlar, Nâzım Hikmet için önemli olanın üzerinin yeryüzüyle örtünmek olduğunu dile getirdiği dizeleri kullanırlar.
Sinop Cezaevi Karadeniz'in kıyısında olmasaydı "Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar / Seni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma" dizelerini yazamayacaktı Sabahattin Ali. Nâzım Hikmet ise denizden kilometrelerce uzakta olsa da, suyun altından geçen kabloları, batan gemileri ve ölen denizcileri anlatır, Bursa Cezaevi'nde yazdığı şiirlerinde. Bunda hiç şüphesiz ki, şairin Bahriye Mektebi'nde altı yıl öğrenci olmasının payı büyüktür.