"Vermezsin aslanım. Hiç vermezsin. Ben seni bilmez miyim, sen bizi bıraktın. Sen gökleri yıldızları, ormanları suları bıraktın, sen camilerden çıkmazoldun. Sen kendine ışıklı, büyük kentler kurdun. Sen kendinegökte uçan demir kuşlar yaptın. Sen kendine toprağı yiyen, yerken uluyan canavarlar yaptın. Sen, üst üste evler, yedi denizler yaptın. Bize Çukurda bir kışlak, Aladağda bir yaylak ver desem, vermezsin ki... Ben de bu gece sana kışlak için yalvarmam, mümkünatı çaresi yok yalvarmam. Bu oba da sürünsün senin sayende. Varsın ölsünler, kırım kırım kırılsınlar. Senin yüzünden."
Çivi yazısı ile yazılmış yazıtlardaki bir sözcükten ya da bir sözcüğün kökeninden anlatı örmenin baştan çıkarıcılığı çekicidir; ama yanıltıcı da olabilir.
Yıllar önce, yitirdiğimiz bir dostum, Hititlerin başkenti Boğazköy’de kazılar yapan arkeolog H. H. von der Osten, Ankara’daki bir ziyafette, Mustafa Kemal Atatürk’ün, atalarının geçmişini yeniden ortaya çıkardığı için kendisini kutladığını anlatmıştı. Von der Osten tam karşı çıkmak üzereyken, Alman Büyükelçisi kendisini dürtünce, yanıtını “Evet, Ekselans” ile sınırlamıştı. Ben Atatürk’ün haklı olduğunu düşünüyorum, çünkü bugünkü Türkiye Cumhuriyetinde yaşayanların, köklerinin dayandığını ileri sürecekleri iki bölge vardır: Anadolu toprakları ve İç Asya’da Altay Dağları. Bu bölgelerin ikisinin de, günümüz Türk halkının ve kültürünün oluşmasına çok büyük katkısı olmuştur.
Orta Asya'da ayrıca özellikle Sogdiana'ya özgü bir kurum olarak, Orta Asya'daki anlamında asker köle ya da memluk olarak çevrilebilecek olan, ama modern Persçe'de basitçe "uşak" anlamına gelen chakar vardı. Kanımca, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yeniçeriler ve Mısır'daki Memlükler gibi sonraki kurumların kökenleri, kölelerin satın alınmasına, Çin'e ve başka yerlere uzun yolculuklar yapan tüccarların geride kalan evlerini korumak üzere eğitilmelerine dayanan, Orta Asya'daki bu uygulamada bulunmaktadır. Bu köleler zamanla, zengin tüccarların ya da toprak sahiplerinin, efendilerine bağlı özel ordularına dönüştü. Uygulama İslamiyet ile birlikte Abbasi halifelerine, Buhara'daki Samani sarayına sonra da Gazneliler ile diğer hanedanlara yayıldı.