Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortaçağın Günbatımı

Johan Huizinga

Ortaçağın Günbatımı Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağın Günbatımı sözleri ve alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı kitap alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Orta Çağın aşka ilişkin kavrayışlarının içinde sanki iki zıt akım vardır. Adetlerin ve edebiyabın içinde özgürce sergilenen uç bir erdemsizlik, namuslu geçinmeyi hedefleyen sıkı bir biçimcilikle zıtlaşmaktadır.
Sayfa 158Kitabı okudu
Kahramanı veya bilgeyi taklit etmek herkesin harcı değildir; hayata epik veya çoban hayatına ait bir renk katmanın bedeli yüksektir. Böylece bu güzellik düşü, onun kökünde yer alan bir günahmışçasına, yalnızca aristokrasiye ait olma kusurunu taşımaktadır.
Reklam
Her ikisi de her ayrıntıya bağlanma eğiliminin hükmü altında olan, her ikisi de doğanın güzeliğini aktarmaya uğra­şan ressam ile şair, araçlarının farklılığı nedeniyle çok ayrı so­nuçlara ulaşmaktadırlar. Ayrıntıların kitlesine rağmen, tab­loda birlik ve sadelik; şiirde kurala bağlı konuların yalnızca sayılmalarından kaynaklanan biçimi olmayan tekdüzelik.
Sayfa 417Kitabı okudu
Orta Çağ düşüncesi, güzellik kavramını mükemmellik, orantı ve ihtişam fikirlerine indirgemekteydi. Aquinolu aziz Tomasso, "çünkü güzellik için üç koşul gereklidir. Önce el­bette bütünlük veya mükemmellik, çünkü tamam olmayan şeyler çirkindirler. Sonra tam orantı veya uyum. Ve nihayet açıklık, çünkü parlak bir rengi olan şeylere güzel denilir."
Sayfa 394Kitabı okudu
Tahripkar zaman, bu garip rüküşlükler yığınını yok ede­rek ve yüksek anlamı olan birkaç sanat eserini koruyarak, bizim zevkimizin talep ettiği ayırımı yapabilme konusunda bize yardımcı olmuştur. Fakat bu ayırım, XV. yüzyıl insanları için ancak çok bulanık bir şekilde vardı. Bu dönemin sanat yaşamı, henüz toplumsal hayatından ayrılmamıştı. Sanat hizmet ediyordu. Toplumsal işlevi, bağışçının veya koruyucunun ihtişamının övülmesi, kişiliğinin aşikar hale getirlime­siydi. Hayat ile sanatın nasıl birleştiklerini ve birbirlerini karşılıklı olarak damgaladıklarını iyi anlayabilme konusun­da, sanatın içinde geliştiği ortam hakkında çok cahiliz ve bizzat sanatın kendi hakkındaki bilgimiz çok bölük pörçüktür. Kilise ve saray, bir dönemin bütün hayatını meydana getirmezler. Bu iki kürenin dışında, mahrem hayatları bize bazı şeyleri ifşa eden nadir başyapıtlar bizim için ne kadar da de­ğerlidirler!
Sayfa 382Kitabı okudu
Hayatın tınısı henüz değişmemiştir. XV. yüzyıl ruhlarının temeli kötümser ve melankolik kalmaya devam etmektedir. Rönesansın uyumu, yeni bir kuşağın Antikite'nin biçimlerini kullanırken, zihniyetini de sahiplenmeyi öğrendiği zaman sağlanabilecektir: önce kavrayışın ve ifadenin saflığı, kesinliği; sonra düşüncenin genişliği, insan ve hayat karşısında canlı ve dolaysız ilgi. Yüzyılın bu dönemecinde, dünyanın yenilenmesinde Antikite'nin rolünün ne olduğu sorusu cezbedicidir. Bugün Antikite'yi Rönesansın tek ve yegane sürükleyicisi, hatta üretken ilkesi olarak kabul eden kimse artık kalmamıştır. Yeni Zamanlar, bizzat Orta Çağın ruhu­nun içinden çıkmıştır ve artık bugün kabul edildiği üzere, Antikite bu Yeni Zamanların gelişinde, Philoteces'in talihli ve ölümcül oklarınkine benzer bir rolden başkasını oynamamıştır. Fakat sorun burada yer değiştirmektedir. Ölmekte olan şeylere, çöküşe doğru giden yüksek ve güçlü bir kültüre ar­kamızı dönerek, aynı zamanda ve aynı yerde doğmakta ola­nı seyretmekteyiz. Bu artık sona ermekte olan Orta Çağın değil, Rönesansın sorunudur.
Sayfa 488Kitabı okudu
Reklam
Orta Çağ, eğer anlamın dolaysız işleviyle ve olgusallı­ğıyla sınırlandırılacak olursa, her şeyin saçma olacağını ve bunun tersine, her şeyin özü gereği öte dünyaya yöneldiğini hiçbir zaman unutmamıştır. Bu düşünce, tamamen dinsel olan düşüncelerin dışında bile, bizim için alışılmış bir şeydir. Kim, olağan şeylerin bildik anlamlarının dışında ve daha de­rin bir anlama sahipmişe benzedikleri anlar yaşamamıştır ki? Bu duygu bazen her şeyi, ne pahasına olursa olsun çözül­mesi gereken sırlar ve tehditlerle dolu olarak gösteren ölümcül bir kavrayış biçimine bürünmektedir. Daha da sık olmak üzere, bu duygu bizi bazen dünyanın bu gizli anlamının içinde yer aldığımıza ikna ederek, içimizi sükunet ve güven­le doldurmaktadır. Bu duygu, her şeyin oradan kaynaklandığı tek ilkeye ne kadar bağlanırsa, bir berraklık anının ilhamı o denli sürekli bir kanaat haline dönüşme eğilimine girecek­tir. "Şeyleri yaratan güçle ilişkimizin anlamını besleyerek, bunları kabul etmeye daha yatkın hale geliriz. Doğanın dış çehresinin değişmeye ihtiyacı yoktur, anlamlar değişirler. Ölüm meydana gelir ve işte bu, tekrar hayata dönüşür. Birine ilgisizlik veya sevgiyle bakılmasına yol açan, varolan değişmedir... Her şeyi tanrıda gördüğümüz ve onunla bağlantı kurduğumuz zaman, bayağı şeylerin içinde yüce anlamları okuruz".
Sayfa 300Kitabı okudu
Xll. yüzyılda troubadourlar, tatmin edilmemiş arzuyu şiirsel aşk kavrayışının merkezine kaydırdıklarında, Orta Çağ zihniyeti önemli bir dönemeci dönmüştür: aşki bir öykü, ilk kez olumsuz bir temel üzerinde gelişmekteydi. Aslında Antikite de, aşk arzuları ve bunun yarattığı sıkıntıları terennüm etmişti, ama bunları gerçekleşeceği kesin bir mutluluğun bekleme süresi ve teşvikçisi olarak kavramıştı. Pyramos ve Thisbea veya Kaphalos ve Prokris gibi trajik anlatıların duy­gusal "an"ı, umudun boşa çıkmasında değil de, zaten birleşmiş iki aşığın ölüm yüzünden ayrılmalarındadır. Acı duygusuna burada yol açan unsur, tatminsizlik değil de, talihsiz­liktir. Tatmin edilmeyen arzu, ilk kez saraylı aşkında esas te­ma haline gelmiştir. Böylece, tensel aşkla çakışmasına gerek kalmadan, her cins etik özlemi emebilme yeteneğine sahip erotik bir ülkü yaratılmış olmaktadır. Her türden ödül umu­dundan vazgeçen kadın tapınısı, işte buradan çıkmıştır. Aşk, bütün estetik ve ahlaki tamlıkların çiçeklendikleri alan hali­ne gelmektedir. Saraylı aşık, aşkı nedeniyle erdemli ve saf hale gelecektir. Aşk, Vita nueva'da kutsal bir mutluluk ve kutsal bir bilgi haline gelene kadar, lirik şiirin içinde ruhani unsur giderek önem kazanmıştır. Dante ve çağdaşlarının Dolce stil nuovo'sunda, bir uca varılmış olmaktadır ve bu nok­tada bir gerileme kaçınılmaz olmaktadır.
Sayfa 156Kitabı okudu
Michel-Angelo aynı zamanda, bizzat Orta Çağı da yargılamış olmaktadır. Dindarlar, Orta Çağ zihniyetine sahip insanlardır. Bu büyük ustaya göre, eski güzellik sıradan ve fa­kir insanların alanı haline gelmiştir. Fakat onun bütün çağ­daşları olaya böyle bakmamaktadırlar. Dürer, Quinten Metsys ve Kuzu'ya (İsa'ya) Tapınma adlı tabloyu öptüğü söylenilen Jean Scorel'e göre, XV. yüzyıl sanatı ölmemiştir. Fakat Röne­sansı en mükemmel şekilde temsil eden Michel-Angelo'dur. Flaman sanatında mahkum ettikleri, tam da Orta Çağ sonu zihniyetinin esas çizgileridir: şiddetli duygululuk, her şeyi bağımsız bir bizatilik olarak görme eğilimi, kavramların çokluğu içinde kaybolma eğilimi. Her zaman olduğu gibi, yeni sanat ve hayat anlayışının ancak bir önceki çağın güzel­lik ve hakikatlerini geçici olarak bilmezden gelerek gerçek­leştirebilen Rönesans zihniyeti bunlara karşı çıkmaktadır.
Sayfa 392Kitabı okudu
Bu dönemin düşüncesinin karakteristikleri olarak ele aldığımız, her fikre belirgin bir biçim verme ihtiyacı, hayalgücünün taşkınlığı ve sonsuza kadar sistemleştirme isteği; bütün bunlar sanatta da karşımıza çıkmaktadırlar. Biçimsiz, figürsüz veya süssüz hiçbir şey yok­tur. Parlak gotik sanat, nihayetsiz bir kapanış müziği gibidir: biçimler kendi gelişmeleri içinde kaybolmakta, her ayrıntı ince ince işlenmektedir; hiçbir çizgi yoktur ki karşılığı çizilmesin. Biçim, parlaklığı içinde, fikri istila etmektedir; söz, bütün hatları ve bütün yüzeyleri ele geçirmektedir. Bu, şu boşluk dehşetinin egemen olduğu bir sanattır ve bu durum, herhalde çökmekte olan kültürlerin karakteristiğidir.
Sayfa 370Kitabı okudu
218 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.