Ortaçağın Günbatımı

Johan Huizinga

Ortaçağın Günbatımı Sözleri ve Alıntıları

Ortaçağın Günbatımı sözleri ve alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı kitap alıntılarını, Ortaçağın Günbatımı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Simgecilik, Orta Çağ düşüncesinin hayat soluğu gibiydi. Yokolmaya veya tamamen mekanik hale dönüşmeye başla­dığında, tanrı tarafından istenilmiş olan bağımlılıkların de­vasa yapısı artık bir ölüler kenti haline geliyordu. Şeyler ara­sındaki ilişkileri, onların özsel sayılan nitelikleri doğrultusunda gören sistematik bir idealizm, katılığa ve kısır bir sı­nıflandırmaya yönelmektedir.Kavramları çıkarsamacı bir şe­kilde bölmek, daha alt bölümlere ayırmak çok kolaydır. Ma­nevi gökyüzü, bu durumda az veya çok keyfi, sonsuz sayıda takım-yıldız barındıracaktır. Soyut bir mantığın kuralları dı­şında, sınıflandırmanın içindeki hataları ortaya çıkartacak hiçbir düzeltici bulunmamaktadır; zihin kendini aldatmakta ve yarattığı sisteme olan güveni fazlasıyla değerli bulmaya yönelmektedir.
Orta Çağ insanı, bir şeyin doğasını veya nedenini bilmek istediğinde, bu şeyin çizgilerini genel fikrin doğrultusunda uzatacaktır. Söz konusu olan ister siyasal, ister toplumsal, is­terse ahlaki bir sorun olsun işe her zaman onu evrensel bir il­keden çıkarsayarak başlamaktadır. En sıradan şeyler, bu ba­kış açısından ele alınmaktadır.
Reklam
Biçare ruhum bir yol arıyor, şaşkın halde Bir yer ve uygun çıkış bulmak için İçine sıkıştığım bu dar geçitte.
Xll. yüzyılda troubadourlar, tatmin edilmemiş arzuyu şiirsel aşk kavrayışının merkezine kaydırdıklarında, Orta Çağ zihniyeti önemli bir dönemeci dönmüştür: aşki bir öykü, ilk kez olumsuz bir temel üzerinde gelişmekteydi. Aslında Antikite de, aşk arzuları ve bunun yarattığı sıkıntıları terennüm etmişti, ama bunları gerçekleşeceği kesin bir mutluluğun bekleme süresi ve teşvikçisi olarak kavramıştı. Pyramos ve Thisbea veya Kaphalos ve Prokris gibi trajik anlatıların duy­gusal "an"ı, umudun boşa çıkmasında değil de, zaten birleşmiş iki aşığın ölüm yüzünden ayrılmalarındadır. Acı duygusuna burada yol açan unsur, tatminsizlik değil de, talihsiz­liktir. Tatmin edilmeyen arzu, ilk kez saraylı aşkında esas te­ma haline gelmiştir. Böylece, tensel aşkla çakışmasına gerek kalmadan, her cins etik özlemi emebilme yeteneğine sahip erotik bir ülkü yaratılmış olmaktadır. Her türden ödül umu­dundan vazgeçen kadın tapınısı, işte buradan çıkmıştır. Aşk, bütün estetik ve ahlaki tamlıkların çiçeklendikleri alan hali­ne gelmektedir. Saraylı aşık, aşkı nedeniyle erdemli ve saf hale gelecektir. Aşk, Vita nueva'da kutsal bir mutluluk ve kutsal bir bilgi haline gelene kadar, lirik şiirin içinde ruhani unsur giderek önem kazanmıştır. Dante ve çağdaşlarının Dolce stil nuovo'sunda, bir uca varılmış olmaktadır ve bu nok­tada bir gerileme kaçınılmaz olmaktadır.
Sayfa 156Kitabı okudu
Simgecilik, nedensel bakış açısından, adeta düşüncenin bir cins kısa devresi gibi ortaya çıkmaktadır. Düşünce, iki şey arasındaki bağlantıyı, bunların nedensel ilişkilerinin giz­li dolambaçlarını izleyerek aramak yerine, bir sıçrama yap­makta ve bu bağlantıyı neden ile sonuç arasındaki bir yakın­lık olarak değil de, anlam ile amaç arasındaki bir yakınlık olarak, aniden keşfetmekteydi. Bu cinsten bir bağlantı, iki şeyin, genel bir değere aktarılabilen özsel bir niteliğe birlikte sahip oldukları an kendini dayatabilirdi. Veya deneysel psi­kolojininn diliyle: herhangi bir benzerlik üzerinde temellenen her ortaklık, hemen özsel ve mistik bir yakınlık fikrini belir­leyebilir. Eğer burada kalınırsa, zihnin oldukça zayıf bir işle­yişi söz konusu olacaktır. Üstelik, eğer etnolojik açıdan bakı­lacak olursa, bu çok ilkel bir işleyiş olacaktır. İlkel düşünce­nin işleyişi içinde, belirli bir şeyin kavramının içinde, ayırım hatları birbirine karışır. Bunun devamında bu düşünce, be­lirli bir şeyin kavramının içine, ona herhangi bir ilişki veya benzerlikle bağlanan tüm kavramları dahil eder. İşte bu da simgeciliğin çok yakınında yer alan bir durumdur.
Sayfa 301Kitabı okudu
Bu kitabın (Roman de la Rose) modası, en az iki yüzyıl sürmüştür. Eser, Orta Çağın sonundaki aristokra­tik aşk kavrayışını belirlemiş; ve üstelik ansiklopedik zenginli­ği nedeniyle, eğitimli laik toplumun, bilgilerinin en aydınlık olanlarını devşirdiği hazine de olmuştur. Koskoca bir döne­min egemen sınıfının entelektüel ve manevi değerlerini bir "ars amandi"den (aşk sanatı) edinmiş olması dikkate değer bir olgudur. Kültür ülküsü, aşk ülküsüyle karışmaktadır, bu da hiçbir dönemin tanık olmadığı bir karışım meydana getirmektedir. Tıpkı skolastiğin Orta Çağ zihniyetinin bütün felsefi dü­şünceyi birleştirme konusundaki devasa gayretini temsil et­mesi gibi; saraylı aşkı teorisi de, daha az yüksek bir alanda ol­mak üzere, soylu hayata ilişkin her şeyi kucaklamak istemiştir. Roman de la Rose sistemi tahrip etmemiş, onun eğilimlerini de­ğiştirmiş ve içeriğini zenginleştirmiştir.
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
Michel-Angelo aynı zamanda, bizzat Orta Çağı da yargılamış olmaktadır. Dindarlar, Orta Çağ zihniyetine sahip insanlardır. Bu büyük ustaya göre, eski güzellik sıradan ve fa­kir insanların alanı haline gelmiştir. Fakat onun bütün çağ­daşları olaya böyle bakmamaktadırlar. Dürer, Quinten Metsys ve Kuzu'ya (İsa'ya) Tapınma adlı tabloyu öptüğü söylenilen Jean Scorel'e göre, XV. yüzyıl sanatı ölmemiştir. Fakat Röne­sansı en mükemmel şekilde temsil eden Michel-Angelo'dur. Flaman sanatında mahkum ettikleri, tam da Orta Çağ sonu zihniyetinin esas çizgileridir: şiddetli duygululuk, her şeyi bağımsız bir bizatilik olarak görme eğilimi, kavramların çokluğu içinde kaybolma eğilimi. Her zaman olduğu gibi, yeni sanat ve hayat anlayışının ancak bir önceki çağın güzel­lik ve hakikatlerini geçici olarak bilmezden gelerek gerçek­leştirebilen Rönesans zihniyeti bunlara karşı çıkmaktadır.
Sayfa 392Kitabı okudu
Bu dönemin düşüncesinin karakteristikleri olarak ele aldığımız, her fikre belirgin bir biçim verme ihtiyacı, hayalgücünün taşkınlığı ve sonsuza kadar sistemleştirme isteği; bütün bunlar sanatta da karşımıza çıkmaktadırlar. Biçimsiz, figürsüz veya süssüz hiçbir şey yok­tur. Parlak gotik sanat, nihayetsiz bir kapanış müziği gibidir: biçimler kendi gelişmeleri içinde kaybolmakta, her ayrıntı ince ince işlenmektedir; hiçbir çizgi yoktur ki karşılığı çizilmesin. Biçim, parlaklığı içinde, fikri istila etmektedir; söz, bütün hatları ve bütün yüzeyleri ele geçirmektedir. Bu, şu boşluk dehşetinin egemen olduğu bir sanattır ve bu durum, herhalde çökmekte olan kültürlerin karakteristiğidir.
Sayfa 370Kitabı okudu
Orta Çağın sonundaki gibi canlı bir hayal gücünün, safi­yane bir idealizmin ve güçlü bir duygusallığın egemenliği altındaki bir zihniyet, zihne sunulan her kavramın gerçekli­ğini kolaylıkla kabul eder. Bir fikre bir ad ve biçim verilince, gerçekliği de kabul edilir; böylece eğer deyim yerindeyse, manevi ve dinsel figürler sistemi içine girmiştir ve ister iste­mez onların inanılırlığını paylaşmaktadır.
Deschamps, aşırı edepsiz bir düğün şiirini Antoine de Bour­gogne'a ithaf etmiştir. Soylu Jean Régnier, Burgonya düşe­si ile bütün saraylı hanımların isteği üzerine, bir şehvet bala­dı yazmıştır. Bu gibi adetler, saray hayatının dayattığı zorlama ve edeple tam bir zıtlık içindeymişe benzemekteydiler. Cinsel ilişkilerde fazlasıyla utanmaz davranan aynı çevreler, saraylı aşkı ülküsünü yüceltiyorlardı. Acaba onların teorisinde bir iki yüzlülük mü, yoksa adetlerinde can sıkıcı formalitelerin kinik bir şekilde terkedişilini mi görmek gerekir?
Sayfa 159Kitabı okudu
218 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.