İnsan varoluşçu ve özgürlüğü, daha baştan birbirinden ayrılmaz iki öğedir. Burada özgürlük, 'bir şey yapma' şeklindeki olumlu anlamında değil, 'bir şeyi yapmama' yani edimlerin içgüdüsel düşkünlükler sonucu gerçekleşmemesi anlamında özgürlüktür.
Bireyin özgürlüğü onu daha endişeli ve daha az güvenli kılar. Çünkü ailesi, siyasi otorite ve dini otorite tarafından onun adına alınmayan kararları almak zorunda kalmıştır. Bu, birçok kişinin taşıyamayacağı bir yüktür. Böylece özgürlüğe tahammül edemeyenler ve bu özgürlüğün getirdiği sorumluluğu taşıyamayanlar, başkasının düşündüklerini ve söylediklerini benimsemeye yönelirler ve özgürlüklerini kazandıkları ergenlik öncesi döneme tekrar dönerler. Artık başkaları onlar için düşünür ve öyle ki bu kimseler doğum öncesine, yani cenin oldukları güne geri dönerler. Çünkü sadece anne karnındaki bir cenin mükemmel bir rahatlık ve dinginlik içerisindedir: Düşünmez, çalışmaz, kimseyle pazarlık etmek zorunda kalmaz, beslenmesi dahil olmak üzere hiçbir şey için çaba göstermez. Burada, yani rahimde, mutlak bir güvenlik ve tüm kaygıların yokluğu yatmaktadır.
Daha özgürdüler, ama aynı zamanda daha yalnızdılar şimdi. Güçlerini, iktidarlarını ve servetlerini, yaşamdaki yaşamdaki son haz damlasını sıkıp içmek için kullanıyorlardı.
Birey,kendisini dış dünyaya bağlayan-simgesel- göbek bağından ne ölçüde kurtulmuşsa,o ölçüde özgürdür; ya da kurtulmadığı ölçüde özgürlükten yoksundur.
Özgürlük,birçok yenilgiye karşın,savaşlar kazanmıştır.Baskıya karşı savaşırken ölmenin,özgür olmaksızın yaşamaktan daha iyi olduğu inancıyla,bu savaşlarda pek çok insan ölmüştür.