Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Paşa Hanım

Samiha Ayverdi

Paşa Hanım Gönderileri

Paşa Hanım kitaplarını, Paşa Hanım sözleri ve alıntılarını, Paşa Hanım yazarlarını, Paşa Hanım yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türk gençliğindeki bu tehlikeli başıboşluk, daha doğrusu baştan kara gidiş, kütleyi düzensizliğe düşürüp dengesini bozarak ona ne türlü bir akibet hazırlamaktadır? Amma oturmamış, hatta pek anlaşılmamiş bir yeni düzen sevdası ile girişilen ve bu yolda yürüyenlerin, "özgürlük" diye adlandırdıkları kıyımla nerelere gitmekte bulunduğumuzu düşünenlerimizden ses beklemek de hakkımız değil midir?
Yeryüzünde ne güzelliğin sonu bulunur ne de çirkinliğin. İkisinin de biribirilerini tamamlamalarına rağmen aralarındaki geçimsizlik sürer gider. Bilhassa güzelliğin taraftarları ağır bastığı için, devamlı olarak çirkinliği harcar. İşte muhteşem bir malikane var ki, duvarları da, tavanları, kapı ve bacaları da nakışlar, süsler ve yaldızlarla bezenmiş olmasına rağmen, çöplüğü, pis suların aktığı çukurları da mevcuttur. Amma adları çirkinlik olan kısımları saklı, kapalı ve gözlerden uzak yerlere yerleştirilmiştir. Bu, güzelliğin çirkinliğe meydan okuyuşudur. Sen de ey insan oğlu, yaptığın hayratı, iyilikleri ve sevapları sayıp dökmekten çekinmezken, günahla rının, şenaat ve gaddarlıklarının ortaya çıkmaması için nasıl gayret ettiğini kul bilmese bile Allah'tan nasıl saklayabilirsin? Kaşın gözün, inci gibi parlayan dişlerin bir güzellik meşheri olduğu halde, çirkinliklerle dopdolu bağırsaklarının da gene karın zarı içinde saklanması, güzelliğin çirkinliğe olan savaşı ve galebesi sayılmaz mı?
Reklam
Dünyaya: "Ol!" emrini vermiş olan yaratıcısı, onu yalnız insan oğlunun aklına sığmayacak bir ince hendesi hesap ve kıl kadar şaşmaz nizamların teminatı içinde yaratmakla iktifa etmemiş, o hesap ve kitap hassasiyetinin yanı sıra İstanbul'a "güzellik" denen tılsımı da birlikte hediye etmiş bulunuyordu.
Selçuklu ve Osmanlı eserlerini köhnelikle iftira kurşununa tutanlar, iklimin ve coğrafyanın izni alı narak inşa edilmiş o güzellikleri nasıl hesapsız ve düşüncesiz bir hücum ile yıkıp yerle bir etmektedirler. Bunlar hep, çirkinliğin savaş galibi olmasından ileri gelmekte değil midir? Ya kadim Türk musikisi, şimdi nerelerde revaç bulmaktadır?Batının avamis sesleri olan ve musikinin veled-i gayri meşrusu denecek o çatlak, kavgacı haykırışlar ne çare ki Meragi' lerin, Hafız Post'ların, Dede Efendi'lerin, Itri'lerin asil nağmelerinin yerlerini aldıktan başka, neo-klasik denebilecek Hacı Arif Bey'leri, hatta Şevki Bey'leri ve Lem'i Atlı'ları dahi silip süpürmekte bulunuyor. Ya şiire, resme ne demeli? *
Üçüncü Sultan Murad'ın sarayı da, mudhiklerı, meddahlar, mukallitler ile dolup taşan hakani bir eğlence mahalli idi. Padişahın huzurunda hünerlerini ortaya dökmüş bir kıssahanın2 da marifetlerine karşılık kendisine ihsanda bulunulması tabii olduğu için, sıra bu noktaya gelip de, alacağı ihsanı reddeden mukallit: "Hayır hünkarım, ben altın değil, yüz değnek isterim!" deyince, padişah bu sözün mukallidin bir başka oyunu olduğunu zannederek pek hoşlanmış. Sebebini sorunca da, şu cevabı almış: "Hele elli değnek vurulsun, o zaman söylerim." Mukallit yere yıkılarak, elli değnek yiyince, sopalama işi tamam olmuş ve "Durun, bir ortağım vardır, geri kalanı şimdi ona vurun!" demiş. İşin neye varacağını merekla bekleyen padişah, ortağının kim olduğunu sorunca mukallit: "Saray-ı hümayun bostancılarından3 biridir ki, "Seni saraya ben tanıttım, aldığın caizenin4 yarısı benimdir," diyerek aldığım ihsanlara5 ortak olur ve elimden çekip alır. İşte bugünkü değneklerin yarısı da onun olması icap eder," karşılığını vermiş. Böylece de zekası ve dirayeti yüzünden, hem bostancıya haraç vermekten kurtulmuş hem de adama elli değnek yedirmek suretiyle ondan öc almış.
Kaşın, gözün, inci gibi parlayan dişlerin bir güzellik meşheri olduğu halde, çirkinliklerle dopdolu bağırsaklarının da gene karın zarı içinde saklanması, güzelliğin çirkinliğe olan savaşı ve galebesi sayılmaz mı?
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
Güzellik
Dünyada soluk, sararmış, canı çekilip dermansız kalmış bir hasta mevcut: Güzellik. Evet bugün güzellik hasta düşmüş bulunuyor. Ne ki, onun terkedip bıraktığı taht boş kalmadı. Zira çirkinlik bu saltanat koltuğuna gelip yerleşerek güzellikten artakalan yeri doldurmaya başladı. O hastaya kim nasıl şifa bulur, ona kim deva olabilir sorusuna verilecek cevap hayli güç. Belki de muhal. Zira sevginin araya girip müdahale etmediği hiçbir illetin sağlığına kavuşması düşünülemeyeceğine ve dünyanın böylesine sevgiden yoksun olduğu bir devir yaşamadığına göre güzelliği hiç değilse kaçıp saklandığı köşelerden bulup çıkarmadan, bu çilenin sona ermesi elbette düşünülemez.
Mehtap Deyip Geçmeyelim
Insanoğlu gökyüzündeki bu dilsiz sevgiliyi hep sevmiş ve dünyanın çocukluk devri sayılan zamanlar içinde ona alâka ve sevgi göstermekten geri kalmamıştır.
Sayfa 109Kitabı okudu
Eski Istanbul Sesleri
Oyuncak denecek, saçtan yapılmış, bacasından duman çıkan fırınıyla leblebici: "Duman vapur sıcak sıcak, dibidak dibidak!" arada bir de "Leblebi sıcak sıcak!..." diye şarkı söyler gibi seslendi mi çocukların peşine düşmemeleri mümkün müydü? Ama artık o leblebici de kayıplara karışmıştır.
Dünya sanki bir dama tahtasıdır. Öyle ki oyuncunun eli altında, durmadan yer değiştirir durur. Rejimler gelir, rejimler gider, hükümdarlar gelir, hükümdarlar gider. Evet, durmadan gelir giderler ve kıyamete kadar da bulduğundan çabuk usanan insanoğlu birinden bıkınca ötekinde dertlerine şifa, müşküllerine deva arar olduğundan, dama taşları da devamlı değişip duracak ama acaba dünya aradığını bulabilecek midir?
Reklam
Notre Dame de Sion Lisesi'nin, Fransız kültürünün Turkiye'deki zaferi îcabı vazifeleri, bilhassa Türklerin milli, tarihi ve deruni dağarcıklarını boşaltarak onun yerine batı anlayışını getirmekti.
Yalnız bizim değil, bütün Türk evlerinin içinde yaşamış Çerkes, Gürcü, Boşnak, Habeş hatta Zenci, Kürt unsurlar aynı kazanda pişerek aynı aşa lezzet katarken bunların hiçbirini gayri Türk görmek asla mümkün değildir. Müşterek bir iman, ırk ayrımını bıçak gibi keserken, bu ayrı dünyaların insanları seccadelerinden kalkmadan müşterek vatanlarının selameti için dua eder ve hiçbiri de Çerkez kolonisinin veya Habeş krallığının selameti için dua etmeyi akıllarından dahi geçirmezlerdi.
Türk tarihi yamalı bir bohça değildir. Imânı, hamaseti, tarihe olan borcu tek elle tutarak dünyaya meydan okumuş olduğu halde Osmanlı'yı bir türlü hazmedemeyen haçlı dünya nihayet onu yaralı bereli ederek bugün zayıf ve eli ayağı tutmaz hale getirmiştir.
"Sevmek, sadece güzel ve iyi tarafları görmek ve göstermek değil, zaafları ve hataları da fark etmek ve onları düzeltmeye çalışmaktır."
"Siz abdestsiz Kur'ân'a el sürmezsiniz ama ALLAH kelâmi olan âyetleri saymaz, yâni ona buna eziyet ve haksızlık edersiniz." ...
"İnsan olmak, savaşta ve barışta insan olduğunu, insanca yaşamak ve ölmek gerektiğini unutmamaktı." ....
65 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.