Okuduğum en ilginç, en çılgın, en mizahi ve postmodern romanlardan biri.
30'lu yaşlarında Yahudi bir avukat olan Alex Portnoy, bir psikoloğun karşısında hayatının anlamını, varoluşunun temellerini, ait olduğu kökleri, büyüyüp yaşadığı Amerika'yı, karakterinin ve bilinçaltının şekillenmesinde etkili olan aşırı koruyucu ailesini, yaşadığı birliktelikleri, cinsel ve duygusal ilişkilerinin temelini sorguluyor.
Her türlü ayrımcılığa ve etiketlemeye karşı duruşunun sebeplerini gayet müstehcen ifadelerle, oldukça şeffaf, biraz da hayatına ve dünyaya karşı karamsarlıkla anlatıyor tek tek. Adaletin ve insanlığın var olamayacağına olan inancını biraz öfke biraz da ironiyle dile getiriyor. İçinde bulunduğu düzensiz düzenden! dolayı kendisini ne tam bir Yahudi ne de bir Hristiyan olarak kabul edebiliyor. Burası bana üniversitede okuduğum Naipaul'un "The Mimic Men"ini anımsattı.
Romanın sonuna doğru şöyle bir itiraf da geliyor kendisinden: Portnoy'un cesurca anlattığı davranışlarının ve düşüncelerinin değil asıl toplumun bozulmuş ve çürümüş olduğuna inancı. En ironik kısımsa bence kitabın sonundaki psikoloğun cümlesinde gizliydi. Sanki Portnoy'un feryadı sadece bir içdöküş olarak kalıyor çünkü onu doktor da anlayamıyor. Oldukça güldürücü, şaşırtıcı fakat +18 bir roman.