Iradeyle ölüme intihar diyorlar. O halde, intihara meze olan bir beden ceset değil hızlı bir kovboydur silahını Azrail'den önce çeken. (Bang!) Korkma! Ölmeyeceğim. Hem bir ceset nasıl intihar etsin ki? Ölüler intihar edemez bebeğim
Benim elimi tut bu şehrin sokaklarında, benim elimi tut parklarda, akşamlarda. Benim elimi tut Kadıköy' de çıkan bir yangında. Ve beni öp, gece yarısı işlenmiş bir cinayetin tam ortasında.
Sanırım vakit yaklaşıyor. Bunu kalemin her otuz saniyede bir istem dışı elimden düşmesinden yola çıkarak söylüyorum. Lanet olsun, yazdığım ilk sayfa tamamen kana bulandı. Olay yeri inceleme ekiplerinin ne yazdığımı okuyabilmek için kağıdı kimyasal işlemlerden geçirmesi heyecan verici olacaktır. Eğer geri gelebilseydim, onların bu işlemlerle uğraşırken arkamdan ettiği küfürleri duymak isterdim. Eğlenceli olacağı kesin. Biriken kan, masadan taşarak halıya damlamaya başlıyor. Annemin en sevdiği halısı mahvoluyor. Bu kez utanmıyorum. Ne de olsa gidiyorum. Saatin tik takları, kanın yere çarptığı anda çıkarttığı ‘şıp’ sesi, koridorda yankılanan cızırtılı “Don’t Cry.” Bu bir insanın müzisyen olmadan yaratabileceği en kusursuz senfoni orkestrası. Mozart’ın, Bach’inkilerden eksik yanı, kendinize has bir orkestra olması. Seyirci yalnızca kendinizsiniz. Bu daha özel kılıyor bu konçertoyu.