“Başını kaldır, gel de eserin ne hale gelmiş, nasıl çığırından çıkmış gör!”
“...bestekârı sağ olsaydı da, bu eserin bu hale geldiğini göreydi. O güzelim besteyi yaptığına bin kere pişman olurdu.”
“...Âtîde Tanbûrî Cemil gibi eşsiz bir virtüözün sulbünden Mesut Cemil gibi basit bir şasende gelecek, radyo icad olunacak, orada Mesud Cemil tarafından koro heyeti diye bir heyet teşkil olunacak, bir çok eski musiki eserlerine nüanslar verilecek, söylerken tizden pese indirilecek, bunlara güya renk verilecek, bu vehime ile hepsi gülünç bir hale konulacak.. deselerdi”
“...Mesut Cemil meydanı boş buldu, muttasıl bağırıyor... şimdi ben ona diyorum ki. ‘Elinden geliyorsa yeni eserler yap ama Allah aşkına Hammamîzade İsmail Dede’lere, Şakir Ağa’lara, Itri’lere...dokunma, o zavallıların ruhunu incitme...
Hem bizi radyoda rahat bırak da, Tannhauser’in ‘hacılar korosu’nu, Weber’in ‘Valse davet’ namındaki o bîmisil eserini, Beethoven’in Pastoral’ini yahut Ay Aydınlığını, Lizst’i, Necip Aşkın hey’etinde hem de allegroları, andanteleri, furyozaları... ve bütün mûsikî ânâtiyle rahat rahat dinleyelim.”
“Belki bu yazılarıma karşı bir takım sesler yükselir... varsın, yükselsin... ne yapayım ben de bunlara karşı Çamlıca’da, köşeciğimde, “Ey dil ne bitmez bu âh-u vâhın / Feryâd elinden baht-ı siyahın” türküsünü söylerim...”
(Servet Yesari’nin 1942’de Radyo Müdürüne, müziğin yozlaştığı, bunda da Türk Müziğinde yeni bir icra tarzının denendiği, Radyoda çalan Mesud Cemil idaresindeki ‘Tarihi Türk Musikisi Korosu’nun da buna öncülük ettiği düşüncesiyle yazdığı mektuptan bölümler..)