Korinthos MÖ. 146 yılında yok edilen tek şehir değildi. Kartaca İkinci Pön Savaşı felaketinden sonra bir şekilde kendine gelmeyi başarmıştı. Tazminat ödenmiş ve şehrin ticareti yeniden canlanmıştı. Fakat Roma Senatosu'ndaki şahin politikacılar şehrin yıkılmasında kararlıydılar. Bizim yaşlı Cato olarak bidiğimiz Marcus Porcius Cato, her konuşmasını "delenda est Carthago" (Kartaca yıkılmalıdır!) sözleriyle tamamlamasıyla ünlüydü.
Arada sırada açıkça dile getirilen, genellikle de ima edilen şey, Octavianus'un yeni bir Aenas-Romulus, büyük atalarının gerçek bir reenkarnasyonu, ırkın ve şehrin ikinci bir kurucusu olduğuydu.
Polybios'un tarif ettiği karma anayasa aslında Roma'nın iç istikrarı ve emperyalist savaşlara girme kapasitesi açısından hayatiydi. Fakat Polybios hukuki hassasiyetiere birincil önem atfederek biçim ve içeriği birbiriyle karıştınyar ve Roma anayasasının en önemli ayırt edici özelliğini gözden kaçırıyordu: istikrarı, Roma toplumundaki sınıfsal güçler arasında var olan dengeyi aslına uygun olarak yansıttığından, geniş bir halk desteğine sahip olması gerçeğine dayanıyordu. Roma, temelinde bir oligarşiydi. Büyük toprak sahipleri ve devlet görevlilerinden oluşan bir aristokrasi, en yukarıdaki birkaç yüz patrici ve pleb ailesinin oluşturduğu bir nobilitas tarafından yönetiliyordu. Bu hakim sınıf artık aşağıdan katılımlara görece daha açıktı ve devlet memuriyederi ve bununlar birlikte gelen şeref (dignitas) ve itibar (gloria) için verilen rekabet şiddetliydi.
Yunan tarihçi Polybios'un Roma anayasası hakkındaki düşüncesi:
Yunan tarihçi Polybios, büyük oranda Roma'nın Yunanistan karşı sındaki zaferinin sebebi olarak gördüğü Roma anayasası karşısında büyülenmişti. "Roma anayasasını kontrol eden unsurların sayısı üçtü ... ve idarenin bütün veçheleri, ayrı ayrı ele alındıklarında, bu üç unsur tarafından o kadar adil ve münasip bir şekilde düzenlenmiş ve ayarlanmıştı ki, Romalıların bütün bir sistemlerinin bir aristokrasi mi, bir demokrasi mi, yoksa bir monarşi mi olduğunu kesin bir şekilde ilan etmeleri mümkün değildi. Aslında bunun böyle olması son derece doğaldı, çünkü eğer gözlerimizi sadece konsüllerin güçlerine dikecek olsaydık, anayasa tamamen monarşik ve krallığa aitmiş izlenimi verebilirdi; eğer dikkatimizi Senato'yla sınırlasaydık, aristokratik gibi görünürdü; ve eğer halkın gücüne bakacak olsaydık, açık bir demokrasi örneği olarak karşımıza çıkardı. ... sonuç tüm tehlikeler karşısında ayakta kalabilecek kadar güçlü bir birleşimdir, öyle ki bundan daha iyi bir anayasa biçimi bulmak imkansızdır . ... Bu üç unsurdan biri önem açısından diğerlerinden sıyrılıp, aşırı ihtiraslı hale gelip, diğerlerinin hakkına tecavüz etmeye kalktığında ... bu üçünden hiçbirinin tamamen bağımsız olmadığı, fakat herhangi birinin maksatlarının diğer leri tarafından engellenebileceği veya kösteklenebileceği ve sonuç olarak hiçbirinin diğerlerine haksız yere baskın çıkamayacağı ya da hakir görerek davranamayacağı ... açıkça görülür. Böylece her şey bir denge içinde kalır, çünkü her türlü saldırgan dürtü denedenir ve herkes en başından beri diğerlerinden gelecek suçlamalardan korkar."
Tiber'in küçük bir kolu olan Allia Nehri vadisinin yamaçlarında Galyalıları karşıladı.
Burada ilk kez, Roma askerleri bir Kelt savaş tertibiyle karşılaştılar. Pek çoğu torklar, bilezikler, boyanmış dövmeler ve desenli pelerinler dışında bellerine kadar çıplak olan kalabalık bir mızraklı asker kitlesi savaş çığ lıkları atıyor ve silahlarını kalkaniarına vuruyordu. Gürültünün arasında trompet sesleri duyulabiliyordu, hayvan totemleri havada sallıyordu ve askerlerin arasındaki rahipler Kelt tanrılarını yardıma çağırıyorlardı. En önde, kılıçlarını savuran ve bağırarak teke tek dövüş için meydan okuyan genç savaşçılar vardı. Savaş kısa sürdü. Kelt saldırısı eziciydi. Bütün bir sıra muazzam bir hızla ileriye atılmış ve gevşek düzenleri ve hafif dona nımları Galyalıların Roma ordusunun kanatlarını sarmasını ve arkasını tehdit etmesini sağlamıştı. Yavaş hareket eden ağır piyadelerden oluşan sıkı bir blok olan şehir devletinin ağır falanksı, bu tür taktikler karşısında savunmasızdı. Romalılar dağılarak kaçtılar. Binlercesi bozgun sırasında öldürüldü. Sağ kalan bir grup, Veii'nin harabelerine çekildi ve kendilerini sağlama aldı. Artık Brennus ile Roma arasında duran hiçbir şey yoktu.