Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türklerin Dünyaya Yayılışı

Roma’nın Sultanları

Warwick Ball

Roma’nın Sultanları Gönderileri

Roma’nın Sultanları kitaplarını, Roma’nın Sultanları sözleri ve alıntılarını, Roma’nın Sultanları yazarlarını, Roma’nın Sultanları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir Türk tarihçi, bir Britanyalı tarihçiden alıntı yaparak gayet isabetli bir şekilde şöyle demektedir: "Arnold Toynbee, 'doğrusu Mustafa Kemal, Batı'nın en yüce prensiplerini Batı'nın kendisine karşı savunuyordu' diye yazmıştır."
Sayfa 178 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Patrick Kinross'un kelimeleriyle: "Nitekim karma dünyasının doğası gereği Osmanlı İmparatorluğu, eklektik politikaları sayesinde, Roma İmparatorluğu'nun gerçek halefi haline gelecekti". Belki de başka hiçbir şey, eskiden Uzakdoğu'da yaşayan bir halkın Avrupa'nın sahip çıktığı en büyük mirasın nasıl bu kadar esaslı savunucuları olabileceğini gösteremez.
Sayfa 178 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu sonuçta, neredeyse farkında olmadan, hepsinden daha uzun bir süre ayakta kalmıştı; geleneksel düşmanlarından daha fazla dayanmıştı: Venedik Cumhuriyeti, İspanyol İmparatorluğu, Malta Şövalyeleri, Papalık Devleti, Avusturya İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu; hatta geleneksel dostlarından da: Fransa Krallığı ve Alman İmparatorluğu. Osmanlı İmparatorluğu sayılı günlerinde bile, I. Dünya Savaşı'nda İngiliz kuvvetlerini hem Gelibolu hem de Kut'ül Ammare'de yenerek, dünyanın o sıralardaki en büyük gücü Britanya İmparatorluğu'nu iki defa bozguna uğratmıştı.
Sayfa 177 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Bugün Ermenistan'da Ortaçağ Ermeni başkenti Ani'nin yıkımı tamamen 1064'teki Selçuklu fethine atfedilir: Aslında daha önce yani 1045'te Makedon hanedanından İmparator IX. Konstantinos Monomakhos komutasındaki Bizans güçlerince yerle bir edilmiş ve ardından da Ortodoks Bizanslılar Monofizit Ermenilere vahşice zulm etmişti. Kaderin bir başka cilvesi de yanlış adlandırılan "Makedon" hanedanından gelen Bizans imparatorlarının aslında Ermeni olmasıdır. Ani'nin Selçuklular tarafından 1064'te zaptı, ayakta kalan yapıların kanıtladığı üzere, özellikle ticari binaların önemsenerek şehrin yenilenmesi ve ibadet özgürlüğüyle sonuçlanmıştı (Nitekim seçkin Ermeni tarihçisi ve "Ermeni hayranı" David Marshall Lang'in özen göstererek işaret ettiği gibi, çoğu Ermeni, Türklere onları Ortodoks baskısından kurtaranlar gözüyle bakarak onları iyi karşılamıştı). Dahası muhtemelen Ermeniler, Osmanlı saltanatının başından sonuna kadar Konstantinopolis'teki sarayda bir ihtimal Yunanlar hariç, herhangi bir gruptan daha yüksek ve sayılarıyla kesinlikle kıyas kabul etmez düzeyde bir nüfuza sahip olmuşlardı.
Sayfa 176 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Aslında Yunan ve Ermenilerin Anadolu'daki varlıklarını bu kadar uzun bir süre devam ettirebilmiş olmaları tamamen Türklerin hoşgörüsü sayesindeydi: Bariz bir şekilde onların farklı din, kültür ve kimliklerini tanımış, sonuçta cemaatlerine saygı gösterip onları korumuşlardı. Steven Runciman bu konuda da şöyle yazmıştır: "Onlar (Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yunanlar] ta 1913'teki Balkan Savaşı'nın sonuna kadar Yunanistan Krallığı'nın sınırları içinde yaşayan Yunan soydaşlarından sayıca daha fazlaydılar ve aşağı yukarı daha zengindiler". Çoğu Osmanlı [tebaası] Yunan [Rum], on dokuzuncu yüzyılın ortalarında ve ilerleyen yıllarında Yunan "anayurdu" için İmparatorluğu terk etmişti. Ancak Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'nun ne ustalığına ne de zenginliğine -veya ekonomik imkânlarına- sahipti.
Sayfa 175 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Yunanistan'ı gezen turistlere güya Yunan dilinin her türlü kullanımının Türkler tarafından yasaklandığı, yüzyıllarca süren "Türk baskısı" sırasında Yunancanın "gizlice yaşatıldığı" efsanevi bir "mağaranın" gösterildiğine bizzat ben tanıklık ettim.
Sayfa 174 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bugün çoğu kimse Türkiye'ye esas itibarıyla Ortadoğulu bir ülke gözüyle bakmaktadır ve (her ne kadar çok farklıysa da) böyle yapmakta belki de haklıdırlar. Oysa Osmanlı İmparatorluğu ta başından itibaren özünde Avrupalı bir güçtü. Doğru, doğuda bir imparatorluğu vardı ama Fransa veya Büyük Britanya gibi diğer Avrupalı güçlerin de. Aslında Yunanlar, Osmanlı İmparatorluğu'nun hasımlarından çok ortaklarıydılar -hem de Osmanlıların din kardeşleri Araplardan katbekat daha fazla-. Daha önce belirttiğimiz gibi, Osmanlılardan önceki Selçuklu gücü de büyük ölçüde bir Rum-Selçuku ortaklığıydı. Ayrıca ardı sıra gelen Osmanlı İmparatorluğu asla milliyetçi bir Türk devleti değildi. Zaten birçok kimse Osmanlı uygarlığını "Bizans-Türk" uygarlığı yerine koymuştu. Ancak bu kısmen doğruydu. Elbette Türkler ağır basıyorlardı ama bundan daha fazlasıydı. Yunanlar ve Türklerin yanı sıra Arnavutları, Slavları, Ermenileri, Mısırlıları, Arapları, Berberileri ve diğerlerini kapsıyordu: Ulus üstüydü. Yükselen Avrupa milliyetçiliği on sekizinci yüzyıldan sonra Türklerle diğer milletleri birbirine düşürmüştü (Yunanlar ve Türkler kadar Araplar ve Türkleri de; ve bugün hem Yunan hem de Arap milliyetçiliği bölgenin hâlâ başlıca siyasi sorunudur). Dolayısıyla her şey ters gitmeye başlamıştı. Nitekim Sultan Abdülhamid milliyetçi hareketlerle karşı karşıya kaldığında şaşkına dönerek şöyle haykırmıştı: "Ama biz hepimiz Osmanlıyız".
Sayfa 174 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Fransız Devrimi'nin harekete geçirdiği güçler de Balkan milliyetçiliğini etkilemişti. Dolayısıyla Türkler her bakımdan şeytan yerine koyulmuşlardı. Sonuç Türkler kadar Yunanlar için de bir trajediydi. Balkan politikalarına o gün bugündür hükmedecek şekilde Yunan'la Türk'ü birbirine düşürmüştü. 1821'deki Yunan ayaklanması ve [Fener Rum] Patriği Gregorios'un Patrikhane'nin önünde asılmasıyla doruk noktasına varmıştı. Bizans tarihçisi Sör Steven Runciman, bu konuda şöyle yazmıştır: "Fatih Sultan'la [Osmanlı yönetimindeki ilk Patrik] Gennadios arasındaki sözleşme Patrikhane tarafından bozulmuştu. Türkler artık Ortodokslara güvenmeye istekli değillerdi." Sonuçta upuzun bir ortak tarihi olan iki halk arasındaki ilişki zehirlenmişti. Öyle ki, bölgedeki politikalar bugün bile bundan hâlâ zarar görmektedir.
Sayfa 174 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Midhat Paşa 1864'te henüz meydana getirilen Tuna Vilayeti valiliğine atandığında yeni ve radikal reformlara önderlik etmişti. Bayındırlık işleriyle fabrikaların açılmasına ön ayak olmuş, köylülerin düşük faizle borçlanabileceği tarım kredi kooperatifleri [menafi-i umumiyye sandıkları] kurdurmuştu. Avrupa'nın başka yerleri bu tür
Sayfa 172 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Osmanlılarla Avrupalı güçler arasındaki savaşları Müslüman-Hristiyan cepheleşmesi diye abartmak budalalıkların âlâsı olacaktır. İnebahtı devrinde bile Akdeniz'deki Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki karşılıklı ilişkileri çarpışmalar kadar bağlantılar da karakterize ediyordu. Fransa, Osmanlılarla iyi ilişkiler sürdürüyordu; Venedik, Cenova
Sayfa 170 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
147 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.