En Eski Ruhlar Evi kitaplarını, en eski Ruhlar Evi sözleri ve alıntılarını, en eski Ruhlar Evi yazarlarını, en eski Ruhlar Evi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Filmini izledikten sonra kitabını da alıp okumuştum ve tabiiki film onun etkisine ulaşamadığını fark ettim. Kesinlikle bir Allende klasiği ve doğaüstü olaylar dışında Şili' nin siyasi devrim sırasında yaşananları yansıtan bir eser.
Ruhlar EviIsabel Allende · Can Yayınları · 20181,130 okunma
Tıpkı dünyaya geldiğimiz zamanki gibi öldüğümüz zaman da bilinmezden korkarız. Ne var ki bu korku gerçeklerle ilişkisi olmayan, bizim içimizden gelen bir şeydir. Aslında ölmek de doğmak gibidir: yalnızca bir değişim.
Darbe günü güneş parlıyordu: yeni yeni kıpırdanmaya başlamış olan ürkek ilkbahar mevsiminde henüz pek seyrek görülen bir olay.
...
Başkan Jaime'yi karşılamaya geldi. Başına, sırtındaki şık spor takım ve ayağındaki İtalyan ayakkabılarıyla çelişen bir savaş miğferi geçirmişti. Olağanüstü birşeylerin olup bittiğini Jaime o zaman kavradı. Başkan
Derken uçakların hırıltısı duyuldu ve bombardıman başladı. Herkesle birlikte Jaime de kendini yere attı. Gördüklerine inanamıyordu. Öncesi güne değin kendi ülkesinde buna benzer şeylerin asla olamayacağını, askerin yasalara saygılı olduğunu düşünmüştü. Yalnızca Başkan ayaktaydı. Elinde bir bazukayla pencereye yürüdü ve bazukayı aşağıdaki tanklara
Tank, burnundan soluyarak geldi, askerlerin kaba kahkahaları ve yangın arabalarının ulumaları arasında, başlarının on santim ötesinden geçti. Uzakta savaş uçaklarının sesini duyabiliyorlardı.
Çok uzun bir süre sonra askerler tutsaklarını suçlarına göre gruplara ayırdılar. Jaime bir kışlaya dönüştürülmüş olan Savunma Bakanlığına götürüldü.
(...)İlkin yalnızca basın yayını kapsayan sansür çok geçmeden kitapları, şarkı sözlerini, film senaryolarını içine almaya başladı. Askeri emirle yasaklanan sözcükler bile vardı, compañero sözcüğü gibi. Resmen yasaklanmamış olmakla birlikte ağıza alınamayan sözcükler de vardı, "özgürlük" gibi, "adalet" ve "sendika" gibi. Bunca Faşistin bir gecede nereden bittiğine Alba şaşıp kalıyordu, çünkü ülkenin uzun demokratik tarihinde Faşistler daha önce pek göze çarpmamışlar ve ülke yaşamında hiçbir zaman önemli bir rol kapmamışlardı. En dikkati çekenler ikinci Dünya Savaşı sırasında coşarak siyah gömlekleriyle, kollar kalkık, sokaklarda —ahalinin gülüşmeleri ve ıslıkları arasında— resmigeçit yapmış olanlar . Alba silahlı kuvvetlerin tavrını da anlayamıyordu, çünkü bunların çoğunluğu orta ve emekçi sınıflardan gelmeydiler ve geleneksel olarak aşırı sağdan çok sola yakın olarak bilinirlerdi. Alba iç savaş durumuna da akıl erdiremiyordu, çünkü savaş denen şeyin askerlerin sanat yapıtı, tüm eğitimlerinin ürünü, mesleklerinin altın nişanı olduğunu kavrayamıyordu. Askerler barış dönemlerinde parlasınlar diye yetiştirilmez! Darbe onlara kışlalarında öğrendiklerini uygulamak fırsatı vermişti: körü körüne itaat, silah kullanımı ve askerlerin, (bir kez vicdanlarının sesini bastırdıktan sonra) uzmanlaştıkları daha başka beceriler.
Alba okulu bıraktı; kafanın kapılarını açan birçok okullar gibi felsefe fakültesi de kapatılmıştı zaten. Alba müzikle de uğraşmıyordu artık, çünkü bu koşullar içinde çellosu gözüne önemsiz ve uçarı görünüyordu. Birçok öğretim üyeleri, Siyasi Polisin elindeki bir karaliste uyarınca işten atılmış, tutuklanmış ya da ortadan yitip gitmişlerdi. Sebastián Gómez kendi öğrencileri tarafından ele verilerek daha ilk baskında öldürülmüştü. Üniversite casuslarla doluydu.
Emekçi ordusu köle durumuna düşmüştü ve on yıllardan beri ilk olarak işveren, zerrece tazminat ödemeden işten adam çıkarma ve en ufak bir protesto edeni hapse attırma yetkisine sahipti.