Niçin kalabalıklar telaşlı ? Niçin fırtınaya tutulmuş kar tozu gibi savrulup duruyorlar? Niçin çocuklar ağlıyor, gençler eziyet çekiyor, yaşlılar umutsuzlar ? Niçin bir topluluk başka bir topluluk ile savaşıyor ve daha önemlisi, belirli bir topluluğun mensupları kendi aralarında kavga ediyorlar? Niçin sevgi ile dostluk bağlarını bir demir parçası kesiyor ? Niçin suç ve mutsuzluk toplumsal formülün vazgeçilmez bir unsuru olarak görülüyor ?
“Kesinlikle haklısınız, ah şu akrabalar! Birincisi, onlardan hiçbir şey öğrenmezsiniz, ikincisi de onların gözünde değerli insanlar ancak amca, kuzen ya da buna benzer bir şeyden farklı olamaz ....”
Eşitlik yine eşitlikle açıklanabilir; eğer bir çekim varsa bu çekimin nesnesi de olmalı, tıpkı yeryüzündeki nesnelerin yerin merkezi tarafından çekilmesi gibi insana özgü bu nesnenin de insan ruhu tarafından çekilmesi icap eder; tam mutluluğa duyulan ihtiyaç, esasında o mutluluğun varlığına da bir delalettir; apaçık hakikate duyulan ihtiyaç da yine bu hakikatin varlığının bir delaletidir ki bu düşünce de karanlığın, dalaletin ve şüphenin insan tabiatına aykırı olduğuna eşittir. Nedenlerin nedenini kavrama, eşyanın künhüne nüfuz etme arzusu, yani huşu ihtiyacı, ruhun güvenle taşıyabileceği bir nesnesi olduğunu göstermektedir; hasılı, hakkıyla yaşama arzusunun kendisi bile hem böyle bir yaşamın mümkün olduğuna hem de insan ruhunun sadece böyle bir yaşam içinde huzur bulacağına delalet eder.