Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jön Türkler Abdülhamid'e Karşı

Selanik'in Yükselişi

Necmettin Alkan

Sayfa Sayısına Göre Selanik'in Yükselişi Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Selanik'in Yükselişi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Selanik'in Yükselişi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan, lehte veya aleyhte ne yapmışsa eninde sonunda Jön Türklerin yararına olmuştur. Kısacası, II. Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde yetişen Jön Türk kadroları, yine kendisinin uyguladığı siyaset ve en kritik zamanlarda verdiği kararlar sonucunda onun saltanatının sonunu hazırlamıştır.
Bu ilginç kararların altına imza atan oluşumların adları ise şu şekildeydi: "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti", "Ermenî İhtilal Heyeti Müttefikası-Taşnaksutyun", "Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti", "Mısır Heyet-i İsrailiyesi", "Hilafet" heyet-i tahririyesi, "Armenya" gazetesi heyet-i idaresi, "Razmig" heyet-i idaresi, "Hayrenk" heyet-i idaresi, "Ahd-ı Osmanî Cemiyeti". Bu kongre hakkında yapılması gereken ilk tespit, bunun aslında bir Jön Türk Kongresinde ziyade 2.Abdülhamid karşıtı bütün muhaliflerin katıldıkları bir ihtilal toplantısı olduğu şeklindedir.
Sayfa 65
Reklam
Fakat bütün bu farklı unsurlar(ı) bir araya getiren öncelikli ortak bir hedef vardı: Sultan 2.Abdülhamid ve abdülhamidî yönetimin karşıtlığı. Devletin varlığı için bir "tehlike" olarak görülen ve "müstenid" olarak adlandırılan 2.Abdülhamid'in yönetimine karşı mücadele etmek, Jön Türkleri ve benzer oluşumları birleştiren sihirli tutkaldı. Mücadelenin hedefi olan meşrutî yönetime geçilmesiyle ve yine mücadelenin kaynağı olan abdülhamidî yönetimine son verilmesiyle birlikte, bu tutkal çözülmüş ve her unsur kendi gizli gündemine bir şekilde dönmüştür. Bu ise, Osmanlı Devleti'nin sonunu hazırlamıştır.
Sayfa 73
Demiryollarının yaygınlaşmasının diğer bir önemli etkisini ise, Vámbéry tespit etmiştir: "demiryolu hatları Osmanlı Devleti'nin iç bölgelerine doğru ne kadar genişlenirse, trafik o kadar canlanacak ve Şark ile Garb'ı ayıran sınırlar o kadar kolay yıkılacaktır" Burada Doğu ile Batı'yı ayıran sınırların kalkmasından kastın, iki dünya arasındaki etkileşimin daha da kolaylaşması olmakla birlikte, aslında modern Avrupa'nın Osmanlı coğrafyasına nüfuz etme kanallarının çoğalması olarak düşünmek gerekiyor.
Sayfa 89
Fakat her tarihi olgu, ortaya çıktığı coğrafyanın tarihi tecrübesine göre bir önem ve anlam kazanır; buna göre ele alınır. Batı Avrupa, kendisine has dinamiklerle çok uzun bir tarihi süreçte ciddi bir değişimi ve dönüşümü yaşayarak, askeri, siyasi, iktisadi ve kültürel olmak üzere çeşitli alanlarda önemli modern ürünler ortaya koymuştur. Batı Avrupa, elde ettiği bu kazanımlarla bütün dünyaya meydan okumuştur. Batı Avrupa'daki bu gelişmelerin olumsuz sonuçlarından etkilenen Batı Avrupa dışında kalan devletler, Batı Avrupa'ya kuvvet verdiğine inandıkları Batı Avrupa'nın modern kurumlarını kendilerine model alarak, hummalı bir şekilde bunların benzerlerini tesis etmeye gayret etmişlerdir. Yapılmak istenen şey, Avrupa'nın gelişim çizgisindeki o uzun tarihi süreç göz ardı edilerek, sadece sonuçtan hareket edilerek kısa yoldan kurumsallaşmaktı. Fakat aslında Avrupa tarihinin bir sonucu olarak ortaya çıkan mevcut kurumsal ve kültürel yapının öyle hemen istenilen sonuçları vermesini beklemek, bu tür devletler ve milletler için hayal olmaktan öte bir şey değildi. Bu mayanın tutması için, uzun süre beklemek gerekiyordu.
Sayfa 99
Jön Turk Hareketi belli bir döneme kadar etnik bir guruba dayanan milliyetçiliği gütmemiş, aksine bütün Osmanlı unsurlarını bir arada tutmayı hedefleyen Osmanlıcılığı savunmuştur. Liberalizm/serbesticilik ise Prens Sebahaddin ve ona destek veren çok küçük bir gurubun dışında hiçbir zaman hareket içinde destek bulmamıştır. En son olarak ise, ihtilalcilik Jön Türk Hareketi içinde ancak 1907'den sonra metot olarak kabul görmüştür. Bunun öncesinde, ihtilal düşüncesi hareket içinde hep azınlıkta kalmıştır. Bu şekilde Avrupa Jönleri'nin temel üç özelliği, Osmanlı Jön Türk Hareketi'nin tamamını homojen olarak değil, sadece sınırlı belli gurupları etkilemiş; hareketin geneline hâkim olmamıştır. Bundan dolayı olsa gerekir ki, Mim Kemal Öke, Jön Türklerin aslında etnik olarak ne tam "Türk"; Avrupa'daki siyasi talepler bakımından ise ne de bir "Jön" olduğuna inanmaktadır."
Sayfa 106
Reklam
Jön Türkler, gizli "hücre" örgütlenme biçimlerini işte bu Carbonari modelinden almışlardır. Buna göre, cemiyet birbirinden bağımsız hücreler halinde örgütlenmiştir. Her hücre içinde her üyeye bir numara ve kesir sayı verilmişti. Üyeler birbirlerini ancak bu sayılarla tanıyabiliyorlardı. Örnek olarak belirtmek gerekirse, birinci hücrenin birinci üyesi İbrahim Temo'nun numarası, 1/1 idi.(dipnot=Temo, İttihad ve Terakki Cemiyeti nin Teşekküllü, s. 20) Carbonari örgütlenmesinin alınmasında İbrahim Temo'nun İtalya ziyaretinin etkili olduğu iddia edilmektedir. Ramsour'un, Temo'nun arkadaşı Fehmi Caner'den bizzat aldığı mektuba dayanarak bildirdiğine göre, Ibrahim Temo cemiyetin kurulmasından önce İtalya ziyareti sırasında Mason locasını ziyaret etmiş ve Carbonari tarihi ile örgütlenmesi hakkında bilgiler almıştı. Caner, bu önemli bilgileri doğrudan İbrahim Temodan aldığını belirtmekle birlikte, Temo hatıratında bu konu hakkında herhangi bir atıfta bulunmamaktadır.
Sayfa 107
Kazım Karabekir de, cemiyet bünyesinde kurulan fedai teşkilatı hakkında ilginç bilgiler vermektedir. Karabekir'in anlattıklarına göre, başta kendisi olmak üzere, Enver Bey ve her ikisinin güvendikleri pek çok arkadaşı fedâi grubunu teşkil etmekteydi. Daha da önemlisi, ihtilalin başladığı sıralarda Şemsi Paşa'yı katleden Atıf Bey'i¹ de fedailer arasına kendisinin kattığını iddia etmektedir. 1-Âtıf Bey, daha sonra Kamçıl soyadını almış ve CHP'nin Çanakkale Milletvekilliği(ni) yapmıştır.
Sayfa 116
Fransız Anduze de çalışmasında Jön Türkler üzerindeki Mason etkisi ve 1908 Jön Türk İhtilali'ndeki Mason rolüne işaret etmektedir. Yazara göre, 1908 arefesinde Fransız Masonlar, kendileriyle aynı fikirleri paylaşan Jön Türklerle düşüncelerini 1908 arefesinde birleştirmişlerdi.
Sayfa 123
Kongre(Berlin Kongresi)'nin en önemli gündemi büyük Bulgaristan'ın üç bölgeye ayrılmasıydı: Birinci bölge Osmanlı hakimiyeti altında özerk, vergi veren, sınırları daraltılmış Bulgar Prensligi olacaktı. İkincisi, Balkanlar'ın güneyinde Doğu Rumeli adında bir eyalet olarak doğrudan Osmanlı'ya bağlanacaktı. Başına ise, Düvel-i Muazzama tarafından Hristiyan bir vâli beş yıl için tayin edilecekti. Sonuncusu ise, Makedonya adı altında ıslahat yapılması şartıyla Osmanlı Devleti'ne bırakılacaktı. Böylece Rusya'nın bölgedeki etkinliği ortadan kaldırılmakla birlikte, uzun vadede Osmanlı Devleti'nin başını ağrıtacak çok önemli gelişmelerin de altyapısı hazırlanmıştır. Kısa ve uzun vadede Berlin Kongresi'nin mirası olarak patlak verecek; Osmanlı Devleti'ni meşgul eden gelişmelerden bazıları başta Makedonya Meselesi olmak üzere, 1879-1885 Bulgaristan olayları, 1896-1908 Girit Isyanı, 1897 Yunan Harbi, 1890-1905 Ermeni Olayları ve nihayet 1908 Jön Türk İhtilali idi.
Sayfa 149
Reklam
Bunlardan Makedonya Meselesi ne kavramsal mânâda ne de ortaya çıkışı açısından Osmanlı olup; her şeyi ile Avrupalı'dır. Nitekim "Makedonya"nın bir kavram olarak Osmanlı coğrafyasında bir bölge adı için ilk defa kullanılmaya başlanması 19. yüzyılda Avrupa tarafından olmuştur. Bunun Osmanlılarca kabul edilmesi ve kullanılması ise, yine Avrupalı çevrelerde bu bölgede reform yapılması çalışmalarının başladığı 1903'den itibarendir. Manastır, Kosova ve Selanik vilâyetlerini içine alan bu geniş bölgenin adı Osmanlı kaynaklarında ve resmi yazışmalarında "Vilayet-i Selåse" olmasına rağmen, zamanla Makedonya ismi kullanılır olmuştur. Osmanlı'nın kadim bir toprağı, yabancı bir kavramla ve yeni bir adlandırmayla Osmanlı kayıtlarına da girmiştir.
Sayfa 149
...merkezi otoritenin yerle bir olduğu bir bölgede(Makedonya) kanun tanımayan bu çeteler, yeri geldiğinde kendi vatandaşlarına karşı da öldürme, yağma ve tecavüz saldırılarında bulunmalarıydı. Bunun(la) alakalı ilginç bir bilgi yukarıda zikredilen "Gizli Bir Bulgar Raporu'nda geçmektedir. Buna göre, "Makedonya'daki Bulgar köylüleri, kurtarıcılarından kurtulabilmek için Türk hükümetinin korumasına sığınmaktan başka bir çare bulamıyorlardı."(1) Yazının devamında Bulgar komitacılarının saldırdığı ve öldürdükleri Bulgarlar hakkında bazı örnekler verilmektedir. Kısacası Makedonya'da "herkes herkese" karşıydı. 1- Vossische Zeitung, "Der bulgarische Geheimbericht II", Sayı 312, 6 Haziran 1908, s. 1.
Sayfa 153
Bütün bu verilerden de anlaşıldığı üzere, İngiliz Kralı VII. Edward ve Rus Çarı II. Nikola'nın Reval'de buluşmasının tek amacı Osmanlı Devleti veya Makedonya değil, bununla birlikte o günkü konjonktürde özellikle de Alman İmparatorluğu karşısında bir gövde gösterisi yapmak ve gündemdeki bazı konular hakkında görüş alışverişinde bulunmaktı. Nitekim gerek görüşmeye katılan Rus ve İngiliz diplomatlarının ifadesi ve gerekse ilgili zabıt gösteriyor ki, başta Osmanlı Devleti olmak üzere Makedonya'nın paylaşılması konusunda herhangi bir nihai karar alınmadığı gibi, böylesine bir paylaşma mevzu bahis edilmemiştir. Nitekim İngiltere tarafından kralla birlikte buluşmaya katılan diplomatlar, böylesi bir nihaî karar alma yetkisine zaten sahip değillerdi. Kaldı ki, o günkü şartlarda Düvel-i Muazzama arasında ådeta pamuk ipliğiyle bağlı olan dengelerin hassasiyetinden dolayı, nihai olarak Osmanlı Devleti'nin paylaşılması gibi, mevcut durumu alt üst edebilecek kritik bir kararın alınması bu aşamada söz konusu olamazdı.
Sayfa 173
42 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.