Ave Maria, otuzlu yaşlarının yarısına merdiven dayamış, yaşadığı küçük kasabanın eczacılığını yapan ancak kasabanın tiyatro yönetmenliğinden tutun da özellikle madende çalışan işçilere acil müdahale için sağlık ekibinde ter döken, kitap okumayı çok seven ve sırf insanları daha iyi tanıyabilmek için Çin Yüz Okuma Sanatını araştıra araştıra öğrenen tatlı bir bayandır.
Dokuz yıllık dostu Teodor'a alenen aşıkken aniden Jack Mack isimli okul ve kasaba arkadaşından evlilik teklifi alır. Teodor'a olan aşkı sürümcemede ilerlerken Jack'in teklifine sıcak bakmaz, tersler ve kendine kızar; bu kadar ileri gidebilmesine izin verdi diye.
Gelgelelim, Ave Maria, kitaba göre bir yıl önce vefat annesinden bir mektup bulur. İçinde, babasının aslında bildiği kişi olmadığını açıkladığı bu mektuba incinmiş kalbiyle "ben bir piçim" esprisi yapar. Dedikodu karnavalı kasaba, bu haberi çok kısa sürede duyar, ilk zamanlar kafasına takmasa da baba bildiği adamın kızkardeşi haberle beraber soluğu Maria'nın dükkanında alır, abisinden kalan mirasın kendisine geçmesini talep eder...
Ve Jack, Maria için yeni kamyonetini satıp, Maria'nın öz babasını kasabaya getirir... Maria, Jack'e hisler beslemeye başlar...
Yani hikaye buydu, ama öyle karmaşık, öyle yorucu, öyle gereksiz detaylarla süslenmişti ki, sona doğru kitabı sevebildim. Elim birkaç kez bırakmaya gitse de direndim ve bitirdim. Beğendim mi? Evet ama açıkçası yordu...