Edison zengin ve güçlü bir mucit, General Electric şirketinin patronu ve dünya çapında öyle ün kazanmış biri ki, daha yaşarken roman kahramanı oluyor, Villiers de LTsle Adam’ın Paris’te, La Vie moderne dergisinde o zamanlar tefrika edilmiş bir romanında başkişi, buyurun. Bin doksan üç icadın babası olarak -başkalarına ait diğer çok sayıda icadın üstüne yatmaktan da çekinmiyor ayrıca- Edison özellikle telefonu, sinemayı ve ses kaydını, ayrıca, burada bizi epey meşgul edecek elektriği de kendisinin bulduğunu söylüyor. Başka bir yığın şeyden sonra akkor ampulü tasarlayan Thomas Edison bu ampulleri besleyecek akım için bir dağıtım sistemi kuruyor, ardından da iki yıl sonra dünyadaki ilk elektrik santralını açıyor. Bu santral Gregor’un geldiği sıralar, Manhattan’da, Edison’un laboratuvarının hemen yanında oturan elli dokuz müşteriye, 110 voltluk bir düz akım sağlıyor. Ama Edison’un gözünde bu sadece bir başlangıç olmalı: fabrikaları ve atölyeleri, ayrıca New York’un çeşitli yerlerindeki tiyatroları içeren bir şebeke yaratarak bu sistemi genişleteli çok olmuyor. Geriye bütün bunları daha da büyütmek kalıyor ama, fon bulmak ve yatırım yapmak gerekli. Oysa finansçılar elektrik denen şeyin bütün üstünlüklerinin farkına henüz varmış değiller pek -en zenginleri dışında, John Pierpont Morgan adında biri. Gücüyle ve pis kişiliğiyle korkutucu, herkesin ürktüğü John Pierpont Morgan, ileri görüşlü oluşuyla da korkutucu biri: hiçbir şey söylemez, uygun zamanı kollar, Arşimed’in vidayı icat etmesinden beri bütün bilim tarihinde bu enerjiden daha iyi bir icadın olmadığını hemen anladı işte.