Kitabın son sayfasında, son cümlesinde şu cümle ile veda ediyor bize; "Kimi Zaman Çok Mutluyum Dememek De Epeyce Zordur." Bu etkileyici hikayenin ve fevkalade sonunun beni böyle farklı duygulara sürekleyip çok mutlu etmesi; bu sözün gerçekliğini, bitirdiğim an vurdu yüzüme. Kitabı bitirdiğim anda da çok mutluyum dememekte de epeyce zorlanmıştım. Yazarın vermek istediği duygunun, sadece son cümlesiyle değil genel hikayenin işleyişiyle de okura geçmesini bizzat kendi üzerimde test ettim ve bu olayda yazarı fazlasıyla başarılı buldum. Alexandre Dumas'ın Monte Kristo Kontu'nu okuyup da sevenlerin, bu kitaptan da aşırı bir keyif alacağını düşünüyorum. Kitabın konusuna yüzeysel olarak bakıcak olursak çokta farklı sayılmaz. Yine Monte Kristo Kontu gibi iftira, mahpus hayatı ve intikam üçlemesi içerisinde siyah lalemizin ışığı ve mis kokusu altında şekilleniyor. Kitabın ilk 50 sayfasında çok fazla karakter (isimleride çok uzun bu arada) ve olaylarda biraz yoğun olunca, okuduklarımı anlayabilmemde ve hikayenin içine girmekte sıkıntı çekmiştim. Tekrar başa dönüp bir daha okuyarak kafamda ki taşları bir bir yerine koyup konuya hakim olduktan sonra hikayenin işleyişi ve bana geçişi çok daha etkili oldu. Kitap finaliyle birlikte bu etkiyi arşa çekti diyebilirim.
Sizlere de bittiği an "çok mutluyum dememek de epeyce zordur" dedirtecek bu kitabı keyifle okumanızı tavsiye ederim...