Bütün önerim numara yapmamak. Hiçbir şekilde numara yapmamak. Her şeyi çok ciddiye almak, yani sabah yataktan kalkmaktan gece yatağa girmeye kadar her şeyi ciddiye almak, yalnız bu ciddiye aldığı şeylerin hiçbirinin bağlanılmaya değer olmadığını da anlamak.
Diyelim ki aldatmak ya da aldatılmak; ya üçkâğıt çevirip aldatacaksınız, menfaat temin edeceksiniz ya da aldatılacak, zarar göreceksiniz. Ben hayatım boyunca aldatılmayı seçtim, üçkâğıdı çevirenler yanında yer almak istemedim.
Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi bir kalkınma ideolojisi olabilir mi? Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi anti-emperyalist bir mücadele programında temel unsur haline gelebilir mi? Soruyorsunuz: İslâm düşüncesi komünizme karşı bir silah olarak kullanılabilir mi? Bunların hepsi XX. yüzyılda yapılmıştır ve yapılmaktadır. Ama bütün bu olup bitenin, devam etmekte olanların kelime-i tevhid ile müsbet mânâda bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. İslâm'ı bir araç olarak görmek, İslâm'dan daha üstün hedeflerin bulunduğunu kabul etmek anlamına gelir. Eğer İslâm'dan, yani Allah'a teslimiyetten daha üstün değerler varsa Müslüman olmaya ne gerek var?
Gerçek şu: İslâm ile İslâm medeniyetini birbirine karıştırıyoruz. İslâm çölde doğdu ve hayatiyetini yine çölde, bozkırda, göç yollarında, sınır boylarında yani küfr ile uzlaşmadan yaşanılabilen her yerde devam ettirebildi. İslâm medeniyeti Şam'da, Bağdat'ta, Kurtuba'da neşv ü nema buldu. Oralardan Paris'e ve Oxford'a taşındı. Eğer İslâm medeniyeti büyük düşünürler ve bilginler yetiştirdiyse bunun bedeli en azından zalim hükümdarların halkı İslâm lafzıyla aldatmaları suretiyle ödendi.
İnsanca yaşamanın anlamına varmak için, onun günübirlik anlamını terk etmemiz gerekir. Hayatımızı kendimiz doldurmalıyız. Danton, cellâda diyor ki: “Kafamı kopardıktan sonra halka gösterin. Gösterilmeye değer bir baştır.”