Yarbaşı'nda bekleyenler, başlarında Müftü, ikindi namazını kılmak için şehre inmek istediler. Subay yollarını kesti.
"Biliyorsunuz, Komutan şehre girmeyi yasak etti."
Müftü, "Hele beni bir dinle oğul.." dedi, "..ev yıkılsa yapılır. Ama cephane elden çıksaydı ne yapardık? Bir mermi bile ziyan olmadı, hepsi kurtuldu. Şimdi izin ver de, Allah'a şükür borcumuzu ödeyelim"
Bakıştılar.
Genç subay saygıyla çekilip yol verdi Cemaat Yahya Paşa camiine girerken Kılkış ve Panter birdenbire geri döndüler. Uyarı çığlıkları yükseldi. Subay cemaati geri çevirmek için koştu ama yetişemeden ilk mermi düştü. Şiddetli bir patlama duyuldu. Camiye girdiği zaman namaz başlamıştı. Tekbir getirerek secdeye kapanmaktaydılar. Bir an duraksadıktan sonra o da sessizce en arkadaki safa katıldı.
Ara vermeden, mermi ıslıkları ve boğuk patlama sesleri içinde. cami titredikçe dökülen sıva parçaları altında, sükûnetle namaza devam ettiler..
Nidai, "İşgalci devletler, ilan ettikleri gibi sahiden tarafsız olsalardı.." dedi, "..Yunan donanmasının İstanbul'u üs olarak kullanmasına izin verirler miydi? Bu insanlar kendilerine uygar, başkalarına vahşi."
'Hakkın var. Beyaz yamyam bunlar!"
Savaş Bakanı başını eğdi. Lord Curzon ile Churchill bakıştılar ve belli belirsiz gülümsediler. Mareşal Wilson Harington'un kulağına eğildi:
"Şu siyasetçilere bak. Öyle bir barış yapmışlar ki, uygulamak için de savaş gerekiyor.."