Aziz Nesin, anılarında bu olaydan şöyle söz etmekte:
Emniyet Müdürlüğüne iki sivil polisle birlikte girdik. İkinci katta bir odaya girdik. Bu odada on kadar memur, masaya yığılmış evrak ve kitaplar üstünde harıl harıl çalışıyordu. Bu odadan, ikinci geniş bir odaya geçtik. Karşımda iki adam vardı. Biri meşin ceketli, iri yarı, kabak kafalı, ablak suratlı, arkasındaki şişkinlikten kıç cebinde tabanca olduğu anlaşılıyor. Ayakta ve bir ayağı sandalyenin üstündeydi. Sonradan öğrendim ki, bu, İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet
Demir'miş!!
Öbürü kısa boylu, şaşı gözlü biri. O da muavini Kemal Aygün'müş, ki hâlâ bu görevdedir. [1951]
Ahmet Demir, odasına girer girmez, ['] Sen misin Aziz Nesin?['] diye sordu.
Genellikle, tanımayanlar beni iri yarı sanarlar da, sonra ufak tefek olduğumu görünce şaşırırlar... Ahmet Demir de onun için böyle soruyor sandım! Açık bulunan ceketimin önünü ilikleyerek, Ahmet Demir'e yaklaştım ve,
- Evet, benim! dedim.
Söz ağzımdan çıkar çıkmaz yüzümde müthiş bir şamar şakladı. Ne olduğumu, neye uğradığımı şaşırdım. Bu tokadın arkasından, Ahmet Demir,
- Ulan it, sen misin o, vatanı satacak olan! diye bağırdı.
Ne oluyorduk, ne satıyorduk, kime satıyorduk?