Tarihi Yaşarken Yakalamak kitaplarını, Tarihi Yaşarken Yakalamak sözleri ve alıntılarını, Tarihi Yaşarken Yakalamak yazarlarını, Tarihi Yaşarken Yakalamak yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Siyasal hayatımızda «dış mihraklar» deyimi, hiç dillerden düşmemiştir. Kimi politikacılarımız hoşlarına gitmeyen, ya da işlerine gelmeyen birçok olayı «dış mihraklara» dayandırmayı yeğlemişlerdir. Kimi zaman ufuklarının darlığından, kimi zaman da öylesini daha kolay bulduklarından bu yolu seçmişlerdir.
Bugün de değişen bir şey yoktur ne yazık ki!
«Dış mihraklar» yok mu?
Hiç kuşkusuz var; aksi öne sürülemez.
Türkiye'yi «istikrarsızlaştırmak» için çaba harcayan, demokrasiden tümüyle uzaklaştırmak ve ülke bütünlüğünü bozmak için sürekli plan yapan karanlık odakların varlığı yadsınamaz.
Devletin halka insanca davranması..
İnsanlık dışı eziyetlerin halkı devletten soğuttuğu...
Bir ülkede insan hakları çiğnenerek toplumsal barışa varılamaz; sadece biçilecek fırtınaların rüzgârları ekilir.
Peki ama. siyasetin kapsamı bu kadar daraltılarak, siyasal katılım bu denli sınırlandırarak bu kadar çok «Siyaset yasağı» ile demokrasi nasıl olacaktır, demokrasinin özünü oluşturan uzlaşmalar nasıl sağlanabilecektir, söyler misiniz lütfen.
Birçok şey oralardan başlayıp bir karabasan gibi büyüyerek dalbudak sarıyor. Toplumun çok küçük birimlerinde atılıyor tohumlar.
Onların başına gelenlere ilgisiz kalınırsa, herhangi bir tepki tomurcuklanmazsa içimizde, her şey bir yana, insanlıktan acaba nasıl söz edebiliriz!
Asit, Aliye Saray.
Üç kız çocuğu.
Onları cezalandırmış polis.
Saçlarını kesmiş, kökünden.
Çünkü tarladan patates çalmışlar ..•
Ve sonra, ((Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakarım> diye ağlamaları hıçkıra hıçkıra...
Dramatize ettiğimi söyleyebilirsiniz.
Biliyorum ülkede daha neler neler oluyor insanlığa sığmayan ve gizli kalabilen.
Ama şunu lütfen akıldan çıkartmayalım hiçbir zaman: Her şeyin temel inde Aslı'nın. Saray'ın, Aliye'nin başına gelenler yatıyor. Birçok şey oralardan başlayıp bir karabasan gibi büyüyerek dalbudak sanıyor. Toplumun çok küçük birimlerinde atılıyor tohumlar.
Çünkü tarihten ders çıkarmak da var; ille de yaşayarak öğrenmek» gerekmiyor cağımızda. Tarihi iyi bilmek, tarih bilincine sahip olmak, tarihten ders çıkara bilmek, günümüze ve geleceğe ışık tutabilir; demokrasi ve insan hakları yolunda bizi yanılgılardan koruyabilir.
Fakat mademki Türkiye Avrupa Konseyinin bir üyesidir, Avrupa topluluğu ile bütünleşmeyi bir resmi hedef olarak benimsemiştir, o zaman demokrasinin asgari gereklerine uymayı da taahhüt etmiş demektir...
Fabrika, yol, baraj ile Ortaçağ kafası bir arada olursa (ki, pekala bir arada olabiliyor), o ülke çağdaşlaşmış olur mu?
Böyle bir çağdaşlaşma, köksüz, eğreti, geleceği olmayan, hatta dengesiz ve hastalıklı bir çağdaşlaşmadır...
Ne ailede yetiştirilme tarzımız, ne de okullarda eğitilmemiz birbirinden farklıdır. Hep büyük söyler, küçüğe de dinleyip itaat etmek düşer.Böylelikle genellikle tek, değişmez, tartışılmaz doğrular egemen olur yaşantımıza. Serbestçe düşünüp tartışmayı, birbirimizin görüşlerini hoşgörü ile dinleyebilmeyi, çok acıdır, ama pek öğrenemeyiz.
Sonuç, tek boyutlu, katı hoşgörüden yoksun kafa yapılarının oluşumudur.
Sonuç, demokrasinin bir hayat tarzı olarak ülkemizde bir türlü yerleşemeyişidir.