“Kendi dilimizi konuşmuş olsaydık Müslümanca bir akıl yürütme yolunun bütün Müslümanlar arasında geçerlilik kazandığı ve Müslümanlar dışındaki zihinlerin de Müslümanlarla anlaşabilmek için bu akıl yürütme yolunun yasaları içinde hareket edebildiği bir ortamda bulunacaktık ki, bu ortam Müslümanlar olarak bizlerin toplum içinde geçerli değerleri temsil ettiğinin en belirgin göstergesi olacaktı.”
Yaşanan hiçbir şeyin alelade olmadığını, fevkaladeliğin nice yalın olayda saklı bulunduğunu bilmek ne harikulade!..
“Sonuçta bizim onlarla söyleşimiz körle kötürümün sohbetine dönüşüyor: –İşler nasıl gidiyor ahbap? dermiş kör kötürüme. Kötürüm de şöyle yanıtlarmış: –Nasıl olsun, gördüğün gibi işte...”
İnsan*(evladına) hayatın anlamı hakikate erdiği zaman değil, sadece ve sadece derdiyle dertlenecek insanı bulunca âyân olur.
Doğrunun yarısı yanlışın tamamıdır. Doğru yarım olmaz. Yarım doğru, talm ve tamamlanmış bir yanlıştır.
İyi bir insan her zaman müptedidir. (Peki neden?)
Çünkü onlar her zaman ödeşmeye helalleşmeye hazırdır.
Buluncun bilinç karşısında çolak kalmadığını kim gösterecek?
Netice değil, akıbet kötü olabilir
Bir kimsenin delalete sapması bize şaşkınlığa sevkediyorsa bunun sebebi bizim o insanın niyetlerinin akış yönü hakkında bilgisizliğimizden başka bir şey değildir.
İşlediği her hata bir başka hatanın sonunun gelmesini öngördüğü niyetin mahsulüdür. Onun, aniden selamete kavuşuveren kişinin hayatını oluşturan olaylar zinciri insan olma çabasını ihmal etmeyen bir yoğunluktan imâl edilmiştir.
Bir sürü haline gelmeyen millet bilinçle şahsiyet kazanma yolunu farketmekten uzak düşmüş olmanın getirdiği çalkalanmanın şaşkınlığını yaşıyor.
|pin.it/6G2ap4k