“Onlar beraberken sanki bir kasırgayla bir hortumu aynı odaya koymuşsun gibiydi, gerilimi hissedebiliyordun. Ruh ikizi denen klişeye inanmazdım, onları beraber görene dek.”
Bir şey saklıyordu. Sırrı olan kadınların neye benzediğini bilirdim. Bir tanesine her gün aynada bakıyordum. Kadınlar sırlarını gözlerinde saklardı ve dikkatlice baktığınızda normal konuşmalar esnasında keskin duyguların yüzeye çıktığını görebilirdiniz.
İnsanların gerçek anılarını hatırladıklarında yukarıya ve sağ tarafa baktıklarını; beyninin yaratıcı tarafını kullanan-yalan söyleyen- insanların ise aşağıya ve sol tarafa baktığını büyük bir zevkle keşfetmiştim.
Nefret muazzam bir duygudur. Ateş gibi sıcak ve ezicidir. Tanrı vergisi mantığınızdan geriye bir kül yığını kalana kadar yakar. Sonra insanlığınıza doğru ilerler ve sıcak diliyle geriye kalan birkaç parça masumiyetinizi çirkin bir şeye dönüştürene kadar eritir. Daha sonra nefret, önceden ‘siz’ olan enkazın üstüne öfke tohumları eker. Tohumlar sarmaşığa dönüşür ve bu sarmaşıklar dokunduğu her şeyin boğazını sıkar.